Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar) | Okunma Sayısı: 1713 |
Gelişim sürecinde çocuk dış dünyayı, etrafında olup bitenleri, kısaca hayatı tanımak ister. Bu nedenle anne babayı soru bombardımanına tutar. Çocuklar için öğrenmenin en doğal ve önemli yoludur soru sormak. Çocuklar yaş ve gelişim düzeylerine göre gördüğü, duyduğu, hayal ettiği konularda bazen bizim aklınıza gelmeyecek çok farklı alanlarda bazen de cevaplaması zor olan sorular sorarlar. Bu soruların bir kısmı bizlere mantıksız hatta aptalca gelebilir. Oysa çocuğun tek masum isteği vardır, o da merak ettiği konuda bilgilenmek.
Özellikle cinsel konularda sorulara anne babalar genellikle hazır değildir. 3 yaşından itibaren çocuklar cinsiyet ayırımını farkedip bu konuda soru sormaya başlarlar. Bu soruların doğayı, gökyüzünü veya hayvanlar alemini öğrenmeye yönelik sorulardan farkı yoktur. Soruların çoğu cinsiyetlerin biyolojik yapısı üzerinedir. Daha sonra buna yaş büyüdükçe bebek nasıl dünyaya gelir şeklinde sorular eklenir. Anne babanın telaşı ise çocuklarının cinsel konuları erken yaşta merak ettiği şeklindedir. Bu sorulardaki amaç cinsellik değil, cinsiyetler arasındaki farkların ve biyolojik yapının öğrenilmesidir.
Diğer zorlanılan sorulardan biri de dini konularda olanlardır. Çocuklar ailenin inanç sistemine göre duydukları konularda ya da gördükleri ibadet şekillerine göre sorular sorarlar. Soyut düşünmenin henüz gelişmediği okul öncesi çağda, bizim kültürümüzde çocuklar genellikle Allah ile ilgili soru sorabilirler. Çocuk Allah kavramının zihninde yer tutabilmesi için onu somutlaştırma çabasına girer ve bu konuda sorularına cevaplar arar. Allah nerede? Niçin biz onu görmüyoruz? Allah ne kadar büyük? gibi soruların nedeni halen soyut düşünebilme yetisinin gelişmemesidir.
Bazı anne ve babalar çocuğun bu masum talebine kayıtsız kalır ve hatta bir daha soru sormasını engelleyecek bir biçimde kızarak yanıt vermeyi tercih ederler. Soruların yanıtsız bırakılması çocuğun zihinsel gelişimine katkı sağlamadığı gibi ona değer verilmediği anlamına da gelir. Sorulara yanıt vermemek kadar, bir çırpıda bütün bildiklerimizi tüm detayı ile çocuğa anlatmak da uygun değildir. Sadece kendimizi rahatlatma amacına yönelik bu çabamız sonucunda, çocuk sorusunun karşılığında bilgi sahibi olmamış olur ve üstelik aklı daha da karışır.
Çocuğun sorduğu soruları, onun bilişsel gelişim düzeyine uygun, anlayabileceği bir lisan kullanarak ve öğrenmek istedikleri asıl kabul edilip, fazla detaya inmeden cevaplandırmalıyız. Örneğin Allah ile ilgili sorulara kısa, net, yanlış olmayan cevaplar vermeliyiz. Diğer taraftan çocuğun her sorduğu sorunun cevabını bilemeyebiliriz, bu durumda çocuğa açıklıkla cevabı bilmediğinizi ve birlikte araştırarak öğrenebileceğinizi söyleyebilmeliyiz. Diğer taraftan okul çağı çocukların sorularının cevaplarını bulabilecekleri kaynaklara yönelterek yardımcı olmamız onların hazırcılığa alışmasını engellemek açısından önemlidir.
Yazar: Mücahit Öztürk |
07-07-15 |
||
E mail: yenisafak.com.tr | Tweet | ||