ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2013
Yazar: Ömer Lekesiz
VATAN, MİLLET, AMERİKA...

VATAN, MİLLET, AMERİKA..Konuşmak (söz) ameldir ve hızı bakımından konuşmaktan daha hızlı bir amel yoktur.

Bu nedenle az konuşmak ‘edep’le, çok (gereksiz) konuşmak ise ‘heva’ ile ilişkilendirilmiştir.

Az konuşmak edeptendir çünkü, kişiyi kendisinin sınırında tutar; amelin yaygınlığı nedeniyle diğer konuşmalarla oluşacak ilişkiyi aza indirerek başkasının haddine tecavüzü engeller.

Çok konuşmak heva’dandır çünkü, çok söz nefsi sahneye çıkartarak şımartır, aklı geri plana itmek ve duyguları nefsin koşumuna vermek suretiyle onu gösterişe / gösteriye sevk eder, kibire ve riyaya düşürür.

Bu yüzden Şari, konuşanı öncelikle edep ve heva merkezli olarak uyarır: ‘Şüphesiz ki Allah, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi sözü ağızlarında evirip çevirerek lügat parçalayan kimselere gazap eder. Oysa mümin, gayet sade, içten ve doğal şekilde konuşur. Söz söylerken dil ve edebiyat kurallarına uyar, belagat ve hitabet inceliklerine dikkat eder. Fakat ağzını yayarak, kendini sanatlı konuşmaya zorlayarak ve halkın anlamayacağı kelimeler kullanarak özentili, gösterişli bir edayla konuşmaz.’ (Ebu Davud, Edeb 94; Tirmizi, Edeb 72)

Dolayısıyla konuşmada edep yönü ve heva sınırı sözün doğruluğuyla mukayyettir. Sözün surete çıkması dilin söylemesiyle değil, kulağın duymasıyla mümkün olabildiği için ilk duyulan surete esas olur ve böylece dil söylediğini silemez, kulak duyduğunu geri veremez, akıl da söze mahsus suretleri üretmekten ve muhafaza etmekten engellenemez.

Bu durumda sözleriyle hatalı suretler üretenlerin bunun farkına vardıkları anda sözlerini kesmeleri, hatalarını kabullenmeleri ve bundan geri dönmeleri beklenir.

Aksine ‘yanlış anlaşıldım, ben ki mollayım, alimim, eski İslamcıyım hiç öyle söylemiş olabilir miyim?’ diye mızmızlanmalar eşliğinde yapacakları oryantalle hatalarını düzeltmiş olmazlar,  sadece kendi bellerini ağrıtmış olurlar.

Bunun bir örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. ‘Besleme durumundan bir paralelci’ Amerika’yı anavatan ilan edip, yoğun bir tepkiyle karşılaşınca, hata ettiğini söyleyerek özür dilemek yerine kırk dereden su getirmeye kalkıştı ve dolayısıyla hatasının zeminini cilalamaktan başka bir şey yapmış olmadı.

Amerika’nın anavatan katına yükseltilişi ‘uzaktaki kara çukur’a sığınak, Amerikan medyasının da Haşhaşiler için ağlama duvarı oluşuyladır. Haşhaşilerle düşüp kalkan kişinin de bu etkiye uğraması doğaldır. Doğal olmayan Allah’ın onu kendi mekrine uğrattığını anlamayıp hala ayetlere ve hadislere yaslanarak eski iyi hali üzerinden kendini haklı çıkartmaya uğraşmasıdır.

İşte söz böyle bir delildir. ‘Bir kul dilinden çıkanlara sahip olmadıkça, Allah Teala’dan gerçek manada korkmuş olmaz’ (Taberani).

O halde, korkalım Allah’tan korkmayandan.

Yazının tamamı için tıklayınız.

Yazar: Ömer Lekesiz
27-01-15
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
VATAN, MİLLET, AMERİKA...
Online Kişi: 17
Bu Gün: 282 || Bu Ay: 9.539 || Toplam Ziyaretçi: 2.221.341 || Toplam Tıklanma: 52.166.065