ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE
Okunma Sayısı: 519
Yazar: D. Mehmet Doğan
ÜLKEMİZDEKİ BİR İŞGAL GÜCÜ OLARAK CHP (2)

ÜLKEMİZDEKİ BİR İŞGAL GÜCÜ OLARAK CHP (2)(…..) Ahmet Kabaklı’nın naklettiğine göre; Batılı ve sanat adamlarının “Mavi Cami” diye göklere çıkardıkları Sultanahmed Camii, 1939-1945 yılları boyunca, Anadolu’dan toplanarak Trakya sınırlarına gönderilecek olan erlerin sevkıyat durağı (geçici yığınağı olarak) kullanılmıştır. O muhteşem yapının içinde ocaklar yakılmış, yemek pişirilmiş, çamaşır kazanları kaynatılmıştır. Bu arada şaheser çinilerin bir kısmı, yanmış ve kararmıştır (Kabaklı,1989:192). Prof.Dr Orhan Oğuz da şahit olarak aynı olaydan şöyle bahseder:

Sultanahmet Camii bir ara kapalıydı. Harp zamanında depo haline getirilmişti. Yeniden açıldıktan sonra gittim. Pencerelerin önünde sedef işlemeli kapaklar vardı. O sedeflerin tahrip edildiğini üzülerek gördüm (Oğuz,2004:50).

İstanbul’un orta yerindeki Şehzadebaşı Camii de camilere karşı uygulanan şiddetten nasibini almıştı. Prof.Dr İsmail Karaçam, bu vandal işgalini şöyle anlatır: Şehzadebaşı Camiindeki hayata biz de alıştık. Hele bazı akşamlar rezaletten oluşan gösterilere diyecek yoktu. Şöyle ki caminin Vefa Lisesi tarafına bakan medreseler tamamen metruk vaziyetteydi. Medrese odaları bütünüyle çingeneler tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Bazı geceler bu esmer vatandaşlar akşama kadar topladıklarıyla medresenin şadırvanı kenarına masayı kurarlar, kim hangi çalgıyı çalıyorsa çalgısıyla masa başında yerini alır, rakılar, mezeler… Bir curcuna başlar ki, birinci sınıf gazinolarda bu alemi bulamazsınız. Bu medreselerdeki Çingene curcunası –tabiatiyle- bu söylediğimizden ibaret değil. Bunun ötesinde cereyan eden ahlak dışı olayları serdetmeye konumuz ve gayemiz müsaade etmez (Karaçam, 2009:94).

Yakın tarihin önemli şahitlerinden biri olan Kadir Mısıroğlu da camilere karşı uygulanan terör ve şiddetten şöyle bahsediyor: “Camilerin büyük bölümü at ahırı veya depoydu. İstanbul Vefa’daki Vefa Bozacısı’nın bitişiğindeki Güngörmez Mescidi, içinde at nallanan bir nalbant dükkanı olarak kullanılıyordu. Bugün o mescitte halen nalbanttan kalma duvar halkası mevcuttur” (Mısıroğlu,1995:157).

Kayseri’de de benzer hadiseler olmuştu.Emekli Müftü Mustafa Efe o günleri şöyle anlatır: Oradaki tarihi Hacı Kılıç Camii’ne at ve eşek semerleri doldurulduğunu, koskoca Laleli Camii’nin içine de ot ve saman doldurulduğunu gözlerimle görmüştüm. Milli şef döneminin acı hatıralarıydı bunlar (Efe,2013:114).

Erzurum’da da bütün medreseler ve camiler kapatılmıştı. Sadece Gürcü Kapı Camii, İhmal Camii, Lala Paşa Camii ve Murat Paşa Camii açıktı. Kurşunlu Camii hapishane yapılmıştı (Kırkıncı,2004:26).

Erzurum Ulemasından Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, baskılardan dolayı gelinen noktayı şöyle anlatıyor:1944 yılında Mustafa Efendi bir gün dedi ki:"Ben artık bu memlekette duramam. Gideceğim. Burada dinimizi gizli okutuyoruz, okutanlar tevkif ediliyor. Kur’an yasak, ezan yok, kamet yok...” demişti (Kırkıncı,2004:27).

4) Tarih Düşmanlığı

1927 tarihinde 'Türkiye Cumhuriyeti Dahilinde Bulunan Bilumum Mebanii Resmiye ve Milliye Üzerindeki Tuğra ve Methiyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun’ çıkarılmştı..Sözkonusu kanuna dayanarak, İstanbul Valiliği, İstanbul Üniversitesi, Sirkeci Tren Garı, Darülaceze, Çırağan Sarayı gibi çok bilinen yerler başta olmak üzere binlerce tarihi eserdeki tarihi tuğra ve kitabeler sökülmüş, kırılmış ve çöpe atılmıştı.

Yozgat Eski Milletvekili Ali Şakir Ergin’in naklettiğine göre; Yozgat merkezindeki Demirli Medrese ve Kütüphanesi'ndeki pek çok kıymetli yazma eser, Köseyusuflu'daki Abdullah Ağa Medresesi ve Kütüphanesi'nde bulunan nadir yazma eserler medrese avlularında yakılarak imha edilmiştir. Bakiyesinin de toprağa gömülerek yok edildiği, mahallinde hâlâ söylenmektedir.

Harp sonrasındaki siyasî iktidarın harf inkılâbı ile ilgili katı uygulamaları neticesinde, tekkelerde ve hatta mensuplarının evlerinde ve ellerinde eskiye dair kitap, defter ve teberrükât eşyası cinsinden ne varsa, mevcut olanlar türlü yollarla elden çıkarılmış, geride kalanlar da jandarma korkusuyla mezarlıklara gömülerek veya yakılarak imha edilmiştir.

Bununla da yetinilmemiş, tuğra ve Armalarla ilgili 1057 sayılı kanundan sonra Meydan Yeri'ndeki mermer Hamidiye Şadırvanı üzerindeki âyetler ve edebî şiirler kırılıp kazınmış, okunmaz hale getirilmiştir (Ergin,2016:58).

CHP İktidarının bu mânâdaki uygulamalarından en manidar olanlarından biri de tãrihî değer taşıyan resmî evrakın kilo ile Bulgaristan’a yok pahasına satılmasıydı.M.Ertuğrul Düzdağ bu vahim olayı şöyle anlatıyor: Bazı gazetelerde "Bulgarlara satılan Osmanlı arşivi vesikalarına dair bir haber çıktı. Fransa'da yayınlanan "Le Nouvel Observateur" adlı dergi, Türkiye'nin, Osmanlı arşivlerini, incelemek isteyenlere açtığı haberi üzerine, 1931 yılında Bulgarlara satılmış olan vesikaları gündeme getirmiş.Dergi, "Bu vesikaların o zaman satılmasından maksadın Ermenilere dair arşivde bulunan vesikaların ortadan kaldırılması olduğunu, fakat bu vesikaların Bulgarlar tarafından alındığını öğrenen Vatikan'ın önemli miktarda para ödeyerek belgeleri satın aldığını ve söz konusu belgelerin şimdi Vatikan'ın elinde bulunduğunu" yazmış (Düzdağ,2016:88).

Düzdağ, anlatmaya şöyle devam ediyor:Bu iki sene zarfında Bulgarlar, Viyana'dan getirttikleri bir müsteşrike evrakı tedkik ettirerek, Bulgaristan'a dair olanları ayırmışlardı. O zamanki gazeteler, Bulgarların bu evrakın bir kısmını da kırk milyon leva'ya Vatikan'a sattıklarını yazmışlardı. Böylece geriye kalan ve kendilerine yaramayan kısım da bize iade olunmuştu (Düzdağ,2016:95-96).

Tãrihçi İbrahim Hakkı Konyalı’nın tesadüfen şahit olduğu bu tãrih katliamı o kadar geniş yankı uyandırmıştı ki, devrin Manisa Mebusu Refik Şevket Bey, bir soru önergesi vererek konuyu Meclisin gündemine taşımıştı. “Maliye Bakanı hãdiseyi doğrulamış, kilo ile satılan evrakın Bulgaristan’a götürüldüğünü, evrakın değerlisi ile değersizini ayırt etmeden satış yapan memur hakkında soruşturma başlatıldığını söylemişti” (Goloğlu,1972:72).

5) İstiklal Marşı Şairi Mehmet Âkif Ersoy’a Düşmanlık

İstiklal Marşı Şairi Mehmet Âkif Ersoy; 1.Meclis’e Burdur Mebusu olarak katılan, İstiklal Marşımızı yazan, o günlerde sırtında paltosuz dolaştığı halde kendisine ödül olarak verilen 500 lirayı orduya bağışlayan bir Milli Mücadele kahramanıydı.

Cumhuriyetin Kurulmasının ardından hiçbir kanun, nizam ve ölçü tanımayan İstiklal Mahkemeleri, bir süre sonra İstiklal Marşı Şairi Mehmet Âkif Ersoy’un damadını dolayısıyla kendisini de hedef almışlardı.Ankara’da hiçbir farklı düşünceye tahammül edemeyen yeni yöneticiler, bir süre sonra muhalif olan herkesi polis aracılığı ile takip ettirmeye başlarlar.Takip edilenlerden biri de İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’du.

Bazı mahfiler tarafından da Milli Şaire büyük bir ambargo uygulanıyordu.Ankara Halkevi Reisi Ferit Celâl’in Mehmet Akif ile ilgili sözleri bu anlamda önemli bir ipucu teşkil eder. “Mehmet Akif ile ilgili bir toplantıya şiddetle karşı çıkan Ferit Celâl, vatan şairi Namık Kemal’i de dini hisler taşıdığı gerekçesiyle dışlamak istediğini söylemişti” (Serdengeçti,2000:198).

(Devam Edecek)

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
24-04-21
E mail: yenisoz.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÜLKEMİZDEKİ BİR İŞGAL GÜCÜ OLARAK CHP (2)
Online Kişi: 16
Bu Gün: 180 || Bu Ay: 8.784 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.180 || Toplam Tıklanma: 51.931.924