ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / -İZMLERE DÂİR
Okunma Sayısı: 2135
Yazar: Ahmet Selim
FEMİNİZM BİZİM HİKÂYEMİZ DEĞİL



Önce insan değil miyiz?


Bir erkeğin tanıdığı ilk kadın, annesi. Kendisine, rûhuna insanlığın, sevginin, şefkatin sıcaklığını işleyip hissettiren insan.

Sonra babaannesi, anneannesi... Torunların nasıl sevildiği herkesin malumu.

Sonra kız kardeşi, teyzesi, halası.

Sonra eşi, kızı, belki kız torunu.

Normal bir erkeğin, karşı cinsi küçük görmesi, fıtraten mümkün değil.

Genellikle kabul edilir ki: Erkek çocuklar babalarından çok annelerine düşkündür; babalar, kız çocuklarına, torunlarına, erkek olanlardan daha çok yakınlık duyar gibidirler ve bu durum sanki onlarla karşılıklı olarak daha çok paylaşılan bir psikolojik ihtiyacın varlığını düşündürür. Dertler, korkular, endişeler, istekler, babadan çok anneye anlatılır; kız evlat, kız torun, kız kardeş, insanda daha çok koruma, sahiplenme, üzerine titreme ihtiyacı hissettirir... Onlar büyürken bir gün evleneceklerini hatırlayınca, içinizde bir hüzzam titreşim olur ister istemez.

Şimdi söyler misiniz; erkeklerin karşı cinsi hakir görmesi, değersiz bulması iddiası nasıl bir safsatadır?

Erkeklerdeki, pozitif ayrımcılık eğilimleri ve koruyuculuk duyguları güçlülüğün sadece bir yönüyle ilgilidir. Erkekler genellikle bilirler ki; "mukavemet, tahammül, sabır, bağışlayıcılık, sürekli kararlılık ve emek" güçleri, imkânları açısından kadın daha güçlüdür. Erkek bu durumu kabullenmekle kalmaz, ondan yararlanır, yararlanma ihtiyacını açıkça da ifade eder. Bir ortak acı yaşanıyorsa, erkek hemen yardım bekleyen bir tavırla, annesinin eşinin omuzuna bağrına yaslanır. Bunu herkesin önünde yapmaz ama, uzaktan bile bu halini fark etmek pek zor değildir.

Peki bu feminizm nasıl bir şey? Kadının erkeği rakip gibi görmesi nasıl bir duygu? O kadının babası, oğlu, erkek kardeşi, dedesi karşı cinsten değil mi? O kadın eştir de; aynı zamanda anne, bacı, hala-teyze değil midir? Cinslerin sadece "karısı kocası" mı vardır; karşı cinsten olan canlarını nereye koyacaktır bayan feminist? Kayınvalide olduğu zaman, kendi oğluna karşı da feministlik mi yapacaktır? Böyle saçma sapan bir cinsiyet anlayışı olur mu? Karşı cinsi temelinden ötekileştirirsen, bu hayatı nasıl anlayıp nasıl yaşayacaksın? Bu hayatın bütün yakınlık dostluk can'lık ilişkilerini daracık bir cinsiyet makasıyla katur kutur doğrayacak mısın? Asıl dert de burada zaten: Sevginin ve hakikatin bütünlüğünü anlayamayan için, hiçbir sevginin gerçekliği yoktur. Soyutladığın o sevgi konusunun rekabete dönüşmesi, budanan köklerinden ve dallarından dolayı sararıp solması, kuruması kaçınılmazdır.

... Geçenlerde bir film seyrediyorduk. Bir kadının Amerikan başkanı olmaya çalışmasını anlatıyordu. Bir ara şöyle bir cümle kullanıldı: "Sağlam tarafların onarılması gerekmez". Ben cümleyi bir kâğıt parçasına not ederken, soruldu: "Ne var bunda?" "Çok şey var, sonra anlatacağım" dedim.

Bu cümle bizim tarihimizin felsefî izahını işaretleyen bir anahtar cümle gibidir. Ayağı sakat birinin başarısına özenen sağlam ayaklı biri, onun gibi başarılı olmak için kendi ayağını sakatlamaya girişir mi?

Bu ülkede girişir. Biz de yalvarır dururuz: "Madem ki benzeyeceksin, ayağını sakatlama da, bir baston kullan!" Sağlam ayağa baston, komiktir ama hiç değilse trajik değildir. Ama anlatamazsın; alacak çekici eline diz kapağına küt, küt diye vuracak, Batı'yla aynı onarım yollarından geçerek benzeşsin diye! Sonra o ayağı onaramazsın; çünkü Batı'nın arızası, senin kendi kendini sakatlamana benzemez. Böyle yaparsan seni ne baston düzeltir, ne protez!

... Birçok konuda böyle yaptık.

Feminizm, Batı'nın kendi hikâyesine ait bir arızanın giderilmesiyle ilgili bir olgu. Bizim ne öyle bir hikâyemiz ne öyle bir arızamız, aslen yok. Ama zorla var etmek istediğimiz için onlardan beter hale geldik. Anormalliğin tekabül değerleri de olmaz, mukayese ölçüleri de. İçimizde kaybettiğimizi dışımızda bulamayız.


NOT: Vurgular bize âittir. (Doğruluş)

Yazar: Ahmet Selim
27-07-09
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
FEMİNİZM BİZİM HİKÂYEMİZ DEĞİL
Online Kişi: 25
Bu Gün: 309 || Bu Ay: 10.205 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.221 || Toplam Tıklanma: 52.189.172