ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2347
Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
AKSARAY'IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

AKSARAY'IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİBilindiği gibi, yeni cumhurbaşkanlığı sarayı faaliyete geçti ve kamuoyunda bir tartışma başlattı. Muhalefet kaynakları öncelikle, mâliyet rakamlarına işâret ederek bunun iktidar partisinin yol açtığı bir israf olduğunu ilân etti. Ama daha önemlisi mütevâzı Çankaya'yı, dolayısıyla onun ilk sâhibi olan kurucu önderin mirâsını unutturmak, hattâ ona meydan okumak olduğunu ileri sürdü. Nihâyet, bu ihtişâmın, 'halkın kanını emen' Osmanlı'ya dönüş özlemini yansıttığını savundu. Yeni sarayı, iktidar partisini çağrıştıran bir isimle anmaya başladılar: AK Saray...

Ak Saray konusunda daha entelektüel bir değerlendirme ise bazı köşe yazarlarından geldi. Sarayı, Romanya'da bir zamanlar Çavuşevski'nin yaptırdığı ve onun otoriterliğini yansıtan saray ile özdeşleştirdiler. Bu yapının ardındaki dünyâ görüşünü hatırlattılar.

Önce en yavan şikâyetlerden başlayalım: Saray imgesi üzerinden bu yapıyı Osmanlı ile özdeşleştiren ve gerici eğilimleri yansıttığını ileri süren bakışın târih bilgisinden kuşku duymak gerekir. Zamânında dünyâ ölçeğinde en parlak güçlerin başında gelen Osmanlı saltanatı, kendisi için yapılan ve Topkapı olarak bilinen bir sarayda ikâmet ediyordu. Bu saray bir çırpıda yapılıp bitirilen bir saray değildi. Farklı devirlerde kendisine sürekli ilâveler yapılan; dolayısıyla bu devirlerin estetiğini yansıtan bir yapıydı Topkapı. Ama çok şaşırtıcı olan husus, bu yapının eklektik bir yapıya dönüşmemesi ve kendi içinde tutarlı bir bütün oluşturmasıydı. Bu da, ardındaki zihniyetin farklı devirlerde de sürdürülmüş olduğunu gösteriyor. Ama daha mühim olan, bu yapının dışarıdan bakıldığında, son derecede mütevâzı bir ölçekte tutulması ve ihtişam, azâmet göstermekten çok uzak kalmış olmasıdır. Yapının her unsuru zarif bir eklemlenmeyle diğer unsurlara katılır. Uzaktan bakıldığında bir kuş kafesini andıran bu yapı, Osmanlının dünyâ görüşünü yansıtan sayısız giz içerir.

Modernleşme döneminde ise Topkapı'nın terkedildiğini ve Osmanlı saray toplumu için Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Yıldız Saraylarının inşâ ettirildiğini biliyoruz. Hiç şüphesiz bu yapılarda, bazı Osmanlı mimârî unsurlarla harmanlanmış olsa da, Barok, Rokoko ve Ampir zevkler üzerinden egemen Avrupa saray anlayışının tezâhür ettiğini görüyoruz. Ama burada dikkatimi çeken husus, Osmanlı saltanat âilesinin bu saraylarda, belki bazı atalarının Topkapı'da sürüdürdükleri hayattan bile daha mütevâzı bir hayat sürdürmüş olmalarıdır. Doğrusu, ben onları bu saraylarda sanki bir kiracı, sığınmacı olarak görmüş; bu yeni mekânlarında çok bayılarak değil, tam tersine biraz da utana sıkıla yaşamış olduğunu düşünmüşümdür. Kaldı ki, Avrupa'daki saraylar düşünüldüğünde bu modern saraylar yine de mütevâzı kalır.

AK Saray olarak anılan yapının, muhalif kaynakların iddia etmekte olduğu üzere Osmanlı geçmişi ile bağı yoktur. Bunun daha çok, kavrayışı sınırlı modern bir bakışın menfî Osmanlı yorumu ile âlâkalı olduğunu düşünüyorum. Fotografları dışında onu görmüş değilim ama belli ki bu yapıya Osmanlı mimârîsinin bazı unsurları giydirilmiştir. Ama bu sâdece bir giydirme olabilir.

Sorun, bu yapının, güzelliği çirkinliği bir yana, genel olarak ölçülendirme târihimizde yaşadığımız bir savrulmaya işâret etmesidir. Yüzlerce senede şekillenen bir estetikten ne kadar uzaklaştığımız, eşyâ ile olan münasebetlerimizde nasıl yabancılaştığımız ortaya çıkıyor. Bunun izini, son devri ile Osmanlı târihinden cumhûriyete intikal eden bir ilişkilendirme içinde okumak ve üzerinde uzun uzun düşünmek gerekiyor. Geçenlerde bir vesileyle Fâtih camiini ve külliyesinin yapılarını ziyâret ettim. Fâtih Sultan Mehmed'in mütevâzı türbesine şaşkınlıkla bir daha baktım. Daha sonra Vatan caddesi üzerindeki merhum Adnan Menderes ve Turgut Özal'ın anıt mezarlarının yakınından geçtim. Nedir onlar Allah aşkına? Yâni meselâ Adnan Menderes'e bu devanası anıt mezarı yaparken Fâtih'in ya da Sultan Süleyman'ın mütevâzı türbelerini aklına getiren oldu mu? Hemen değinivereyim; Ak Saray'ı Çavuşevski'nin sarayı ile özdeşleştiren Özal aşığı liberal köşe yazarları bu anıt mezara neden îtiraz etmediler? Neden böyle ölçek sarhoşu anıt mezarlar sâdece diktatörler için yapılır demediler?

Yeni Cumhurbaşkanlığı sarayını, siyâsal endişelerle değil, hepimizi içine alan kültür târihimizde derin ve kuşatıcı etkilere sâhip pozitivizmin hepimize yaşattığı bir savrulmanın içinde tartışmak ve değerlendirmek en doğrusu olacaktır. Aksi takdirde işin içinden çıkamayız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
10-11-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AKSARAY'IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Online Kişi: 10
Bu Gün: 253 || Bu Ay: 5.166 || Toplam Ziyaretçi: 2.235.482 || Toplam Tıklanma: 52.295.206