ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3604
Yazar: Leyla İpekçi
YÂ RABBİ, SAMÎMİYETİMİZİ ARTTIR!

Kaba genellemelerde, pabuç gibi uzayan dillerde yalama olmuş nefretler, iç kanamaların binbaşıları, çok sesli nefret ve öfkelerin orkestra şefleri her semtte sahnedeydi... Ah o mısra. Beni peşin hükümlerden, önyargılardan, çalakalem sevecenliklerden, sahicilik taklidi yapan hokkabazlardan bir anda çekip alan o müjdeyi içime çektim. Göğsümü genişleten, dilimin bağlarını çözen, beni güzelliğin cevherine yaklaşacak kadar içerilere çeken o mısraı çoğaltmaya başladım iç sesimde: 'Derinden açılır güller Muhammed!'

Evet, bu yazıma 'İtibar dergisinin Nisan sayısı'na yazdığım yazıdan bir alıntıyla başladım. Dize Niyazi Mısri'ye ait. İyileşmeyen yaralarımızın merhemi bu müjdeli mısra idi işte. Kesintisiz bir dua gibi. Hayatımızı bir şiir gibi yaşama ihtimalini neden hep en sığ su birikintilerinde boğmaya bu kadar hevesliyiz?

Yeni Şafak'ta yazmaya başladığım için çelme takmaya ant içmiş çeldiricilerle çevrilmiş benim de etrafım. Kelimelerimi eksik veya çarpıtarak alıntıladıklarında, kimi kandırmış oluyorlar acaba? Misal:

'Yazabileceğim hiçbir şeyin kalmadığını görüyorum şu an için' demiştim eski köşemdeki veda yazımda. Nasıl olmuşsa haber sitelerinde 'şu an için' kısmı atılmış ve yazmaktan tamamen vazgeçmişim de ansızın AKP'nin başarısıyla dönmüşüm gibi kinayeler! İstisnasız her seçim sonrası benzer AK Parti analizlerini farklı mecralarda hiç yapmamışım gibi saldırılar!..

Bunlar tabii naif olanları. Haklı çıkmak pahasına gerçeğin üstünü örtmek, kendi biçtiğiniz kıyafetlerle onu her seferinde yeniden giydirmek. Ve bunun için emek sarf etmek. Ne adına?

Memleketin bugünkü koşullarında, 80'lerden beri çeşitli mecralarda yazmaya devam eden bir yazar için suskun kalmanın ağır yükünü ne fos çıkacak maddiyat iddialarıyla ölçebilirsiniz ne de sığ bir yandaşlık hevesiyle! Başkalarına aynı cümlelerle sataşmakla, onlardan aynı kıvamda nefret etmekle, kelimelerin hakikatini ne kadar toplayabilirsiniz ki bünyenizde?

Nefret edenler elbet her yerde var. Siyasetin söylemi öfke ve nefreti barındırabilir, bu onun doğasında var, biz de eleştirebiliriz. Ama nefsini 'ruh' kıldığını varsaydığımız zatların toplumsal katmanda nefreti yaygınlaştırmaktan rahatsızlık duymaması elbet hepimize bir vebal yükledi. Ortak saldırgan söylemlerden, beddua yaygınlaştırmaktan medet ummak yerine nefsimizdeki zaafı görmeye dönük 'levm etme' gayreti sergilenseydi, biz avam için zaaflarımızı gidermeye yönelik bir çağrı olurdu bu en azından.

Bir olmak: Biricik olmayı getiriyor. Yani çeşitliliği getiriyor. Birörnek davranışlar sergilemeyi değil. İlle aynı haber kaynakları, aynı market ve bankalar etrafında birleşmemiz gerekmiyor; gayemiz nefsin mertebelerinde yükselerek tevhid şuuruna varmak olduğunda. İdeolojilerinden, kimliklerinden, aidiyet telaşlarından arınmış, 'külli ruh'la bütünleşmeye ayarlı bir yolculuktan* söz ediyorum, hudutları kaldıran...

Artık amaç birlikte benlikleri yıkmaktır; ortak bekanız için var olmak değil. Benlikleri yıkma çabası ise başkalarına karşı hileli yöntemlerle mücadeleye değil, nefsinle mücadeleye dayanıyor, önce ve sonra. Gizli şirk. Kibir. Tehditkarlık. Riya. Suiistimal... Bunlarla savaşmayı gündelik hayatımızın merkezine koymadığımız sürece gücü ne adına taşıyabiliriz? Bu gücün dayanağının Hakk olduğunu söyleyebilir miyiz? Neyi tebliğ edebiliriz 'gaflettekilere?'

Başkalarını yıkma uğraşındayız hep. Biraz da benliğimizi yıkma sorumluluğumuzu hatırlasak artık. İnsan olma uğraşımızdaki bu zorunlu istikameti. Gemimizi delecek, nefsimizi boğacak bir Hızır bulabilmek için Musa olmanın neresindeyiz? Duvarımızı yıkıp yeniden yapmadan dibindeki o saklı hazineye ulaşmayı nasıl isteyebiliriz ki? Toplumların ya da cemaatlerin ortak kıvamda bir kemali de yoktur değil mi? Kemalin neresindeyiz her birimiz?

Tevazuyu, sadakati, vefayı, diğergamlığı bir tür projeye dönüştürerek halis niyetten koparıyorsak, eylemlerimize malzeme haline getiriyorsak 'kalp ahlakı'nı korumamız mümkün mü? Sahici olma yolunda ilerleyenlerin kıblesine böyle yaklaşabilir miyiz?

'Güzel ahlak' onu ferdi olarak yaşantıya geçirdiğimiz ölçüde yaygınlaşabiliyor. Niyetler kemale erdikçe... Derinden açılıyor güller. 'Muhammed' oluyor tüm varlık. Hep sığlıklarda işini gören nefret, haset, kin ve gazabın ulaşamayacağı derinliklerde 'bir' oluyoruz.

Ya Rabbi samimiyetimizi arttır. Suni tebessümden, hileyi nefsinde gitgide meşrulaştıran resmi yetkiliden, mahremiyeti suiistimal eden riyakardan, mahcup olmayan dostun mistik kibrinden koru şehrimizi. "Katresinin içinde umman sultanlar"ın aşkı kuşatsın bizi. Neyin mücadelesini verirse versin, göründüğü gibi olanların silsilesine dahil olalım. Tekeline almasın kimse ne rızayı ne hizmeti. Celal ve cemali birleştirmiş kamil bir şehrin sakini olmayı bize nasip et. Sahip olmak için değil, ait olmak için... Amin.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

*Vahdet-i vücud inancını tedâî ettiriyor. (Doğruluş)

Yazar: Leyla İpekçi
05-04-14
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
YÂ RABBİ, SAMÎMİYETİMİZİ ARTTIR!
Online Kişi: 14
Bu Gün: 360 || Bu Ay: 8.964 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.406 || Toplam Tıklanma: 51.933.211