Kategori : SANAT / DÜNYA BİR OYUN- Sinema | Okunma Sayısı: 2744 |
Hepimiz tehlikedeyiz!
Ed Hoffman (Russel Crowe), Roger Ferris’e(Leonardo di Caprio) : "Ortadoğu’yu kimse sevmez. Neden buralarda kalasın ki?!" diye sorar, ajan Ferris’i Amerika’ya götürmek için geldiğinde. Ama, Roger Ferris, onca işkenceye şahit olmuş, bilhassa saldırı ve ölüm emirleri vermiş, “özgürleştirme operasyonuna” bilfiil katılmış olmasına rağmen; Amerika’nın vatandaşlarından nasıl vazgeçtiğine şahit olması üzerine Ürdün’de kalmaya karar vermişti. Kalma sebebine Amerika’ya güvensizlikte diyebilirsiniz, ajanın yeni aşkı da diyebilirsiniz.
Ancak, filmin Bağdat ekseninde çekilmiş filmlerden ayrılan iki önemli noktası var: Birincisi “insani dram” denk dozajda verilip güya taraflardan biri daha ön plana çıkarılmıyor. İkincisi ise, siber teknoloji sayesinde Passoloni’nin de dediği gibi “Hepimiz tehlikedeyiz!” sözünü bir daha tekrarlıyoruz öldürmenin bini bir para olan film-dünyada.
Savaş varsa gişe var
Hollywood Vietnam’dan sonra Afganistan’a, ardından da Bağdat’a mal bulmuş mağribi gibi daldı. Bu sırada objektiflikten ziyade Amerikan ulusçuluğu ya da faşizanlığı tavan yaptı. Belki de “çıkarlar” adına çekilen en iyi örnek “Başkanın Adamları” filmidir; Amerikan faşizanlığı açısından. Lakin, Bağdat ve Guantanamo ABD’nin ciddi anlamda kan kaybettiği alanlar oldu dünya sahnesinde. Akan kanı örtmek ve dikkatleri başka yönlere çekmek için adeta yönetmenler usta terziler gibi çalıştılar.
Kan o kadar çoktu ki bir kıta büyüklüğünde kumaş dokumak zorunda kaldılar. Ama, kumaş kanı sızdırdı. Hatta en insafsız görünen senarist, yönetmen ve yapımcılar dahi kanı örtmektense vehameti göstermeyi yeğlemeye başladılar. Bağdat, açık bir film sütüdyosu ya da Amerikan silahlarının denendiği atış poligonuydu. Bu sahne-poligonda “Yalanlar üstüne” söylenecek çok şey vardı…
Savaş, samimiyet ve film
Senarist filmde gerçek olaylardan hareketle vermek istediği düşünceye doğru “samimi” bir yol almış. Zira, samimi diyorum çünkü meşhur “one minute” krizinin moderatörü David Ignatius‘ten bahsediyoruz. Google’da “Ignatius” yazıp arama yapınca karşınıza ise en çok çıkan resim başbakanımızın resmi, o da başka bir haberin konusu… Filmi izlerken senaristin Şark’a karşı Garp kurnazlığı yapacağı anı çok bekledim. Ancak, bir Bizans oyunuyla karşılaşmadığıma sevindim.
Sean Penn, Amerika Bağdat’ı ikinci kere bombaladığında Bağdat’a savaş sırasında giden ilk aktörlerdendi. Hatta Hollywood’un şimşeklerini de üzerine çekmişti. Sean Penn, hızını alamamış yüksek trajlı Amerikan gazetelerinde savaşı kınayan bildiriler yayınlatmıştı. Şimdi, Yalanlar Üzerine ile Sean Penn’in ne alakası var? diyebilirsiniz…
Alakası şu: Yalana karşı olanlar da var, saldırganların memleketlerinde. Bu bir tür evrensel vicdan. Yalanlar Üstüne filminin senaristi Davos’ta “Yahudi yanlısı” bir tutum sergilemiş olsa da kitabında bu yanlı tavrı bir kenara bırakıp “objektif yazar” rolüne bürünmüştür. Ayrıca, Ignatıus, kitabının gerçekçi olması için on kişilik Amerikan deniz piyadeleri timlerinde operasyonlara katılmış ve “gördüğünü yazmış” ve yazdıkları da ekrana yansımıştır.
Filmde Ürdün İstihbarat Şefinin ise hem oyunculuğu hem de “şarklıları adam etmek için yaratılmış” pozları dikkat çekici. Belki de Sean Penn’i hatırlatan “paşa” lakaplı şefin ta kendisi. Zira, Sean Penn’in kopyası bir aktör Mark Strong.
Crowe ve Caprio’nun o hanım evladı halleri filmde yok. Tam da rollerine uygun iki oyuncu var. Biri rahatından taviz vermeyen, oğlunu okula götürürken telefonla öldürme emirlerini soğukkanlılıkla veren bir CIA operasyon şefi; diğeri ise gördüğü kültürü tanıdıktan sonra ikilemlere düşen bir Amerikan ajanı…
Tabi, Caprio’nun sade güzelliği olan bir İranlı kadına adeta “doğulular gibi” aşk duyması da filmin ilginç karelerinden.
Kork çünkü biz varız!
Bu filmi seyretmek bize korku kazandırmaz. En son Eagle Eye (Kartal Göz) ile korkularımızı kaşıyan Hollywood, sadece Amerika’nın düşmanlarını değil halkını da korkutuyor… Yani, Amerikan film sektörü “düşmanlarının” korkması için sahnelerini siber-savaş alanlarına kurmuş gibi görünse de bir yerlerde işi cidden abarttı. Yıldırıcı gücü yüksek filmler, daima terörist avlayan “günahsız” Amerikan ajanları, şüpheli doğulu insanlar kavramı bu filmde bir tür sorguya da çekiliyor…
Bu film, en azından hakkaniyetli. Yalanlar üstüne kurulu savaş çarkına ve oyunlara bir de Ignatıus’un gözünden bakmak isterseniz eğer film dikkate değer.
Zeki Bulduk, Amerikan ajanlarından çok Allah’tan korktuğu için yazdı
Dünyabizim
Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.
Yazar: Zeki Bulduk |
10-02-10 |
||
E mail: Mail Adresi Yok | Tweet | ||