ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ŞU GİDENLER (Tasavvuf Büyüklerinden Levhalar)
Okunma Sayısı: 3854
Yazar: Müfit Yüksel
İMÂM-I RABBÂNÎ SEMPOZYUMU

İstanbul'da Hüdayi Vakfı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İSTAM, Altınoluk ve Erkam Radyo'nun ortaklaşa düzenlediği 'Uluslararası İmam-ı Rabbanî Sempozyumu' gerçekleştirilmektedir. İslam dünyasının diğer bölgelerinde olduğu gibi Türkiye'de de yüzyıllardır geniş bir etki oluşturmasına rağmen, İmam-ı Rabbânî ile ilgili Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Diyanet İşleri Reisi'nin de iştirak edip konuşma yaptığı uluslararası düzeyde ilk defa böyle bir toplantı gerçekleştirilmektedir. Dün Haliç Kongre Merkezi'nde başlayan sempozyum, Pazar gününe kadar devam edecek.

Tasavvufun, İslam tarihi içindeki safhalarında, daha tâbiîn devrinden başlayarak, bu yolda dönüm noktası niteliğinde olacak şekilde tecdid hareketi oluşturan birçok büyük mutasavvıf çıkmıştır. Tasavvufî meşreb ve ekollerin, tarikatların ortaya çıkışı ve şekillenmesi, bu yolun zincirinde önemli halkalar oluşturan kurucu/müceddid şahsiyetlerin eliyle olmuştur. Bu durum özellikle, Sühreverdiyye, Nakşibendiyye ve Kâdiriyye gibi tasavvuf/mâneviyat aleminin ana tarikatlarında bariz bir şekilde müşahade olunmaktadır. Sühreverdiyye tarikatı, Adâbu'l-Murîdîn sahibi ve müessisi Ebu Necîb Ziyâeddin Es-Sühreverdî ve Avârifu'l-Maârif sahibi Ömer Şihabuddin Es-Sühreverdî'den başlayarak bir çok tasavvuf kolunun, Kübreviyye, Mevleviyye, Zeyniyye, Halvetiyye, Celvetiyye dahil birçok tarikatın serçeşmesi olmuştur. Nakşibendiyye ise, üç koldan gelen silsilesi ve şubeleri/dönemleri ile ana damar oluşturacak, çok büyük bir tasavvuf yolunu teşkil etmektedir. Bâyezîd-i Bistâmî ile anılan Tayfuriyye, Hâce Yusuf-i Hemedânî'den gelen Hâcegâniyye, Hâce Muhammed Behâeddin-i Nakşibend ile anılan Nakşibendiyye, daha sonra Ubeydullah-ı Ahrâr'dan başlayan Ahrâriyye, İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed fârûkî Es-Sirhindî'ye nisbetle Müceddidiyye, Habîbullah Mazhar-i Cân-ı Cânân'a mensup, Mazhariyye, Mevlâna Hâlid-i Şehrezorî Bağdâdî'ye mensup Hâlidiyye şube ve dönemleri adı geçen şahsiyetler tarafından tesis edilmiş, bu zatların isimleri ile anılmıştır. Tarikatin/yolun asıl mecrasını oluşturmuşlardır.

Nakşibendilik'te önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen, Müceddidiye kolunun kurucusu İmam-ı Rabbânî Ahmed Fârukî Es-Sirhindî Hazretleri (971/1564-1034/1624) bunların en önemlilerinden birisidir. İlim tahsili sonrasında, tasavvufi terbiyesinin ilk safhasında babası Şeyh Abdülahad'tan Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çiştiyye ve Kâdiriyye üzere seyr u süluk üzere bulunup, hilâfet almış. Babasının vefatının akabinde ise, Delhî'de postnişîn-i irşâd olan Nakşibendiyye-i Ahrâriyye'den Muhammed Bâkî Billâh'ı ziyaret ederek ona intisap eder. Ve bir süre onun yanında seyr u süluka mübaşeret eder. Daha sonra Bâkî Billâh'ı ikinci ziyaretinde ise ondan hilâfet alır. İlimdeki vüs'atı, müceddid kişiliği ve mânevi mertebesi ile kısa zamanda büyük bir tesir oluşturan İmam-ı Rabbanî Hazretleri çok sayıda halife bırakmış, o dönemden itibaren Nakşibendilikte ana bir şube/akım haline gelmiştir. İmam-ı Rabbânî'nin zamanı tam da İran'da Oniki İmam/İsna Aşeriyye Şiiliğini temsil eden Safevî hânedanın Şah Abbas ile yükselişe geçtiği, Hindistan ve Afganistan'daki Timurlu-Babürlü hânedanının, Babür Şah'ın torunu Ekber Şah ile farklı bir mecraya, İslam'dan ayrı bir din anlayışına yöneldiği bir döneme tekabül eder. Bir taraftan Hindistan ve Mâverâünnehr'deki Safevî yayılmacılığına karşı bir duruş sergilerken diğer taraftan Ekber Şah'ın Hinduizm ile karışık Ekberiye diye yeni bir din icad etmeye yönelik faaliyetlerine karşı cesurane bir şekilde direnç gösterir. Safevî etkisine karşı 'Te'yîd-i Ehl-i Sünnet/Redd-i Revâfız' adlı Farsî eserini ve Ekber Şah'ın faaliyetlerine karşı da, Hz. Resul-i Ekrem'in nübüvvetinin esas olduğunu teyide matuf, 'İsbâtu'n-Nubuvve' adlı Arabî eserini kaleme alır. İslam'ın, Ehl-i Sünnet'in belirlediği temel akideye sağlam bir bağlılık ve dönemindeki idarecilerin haksızlıklarına, zulümlerine karşı cesaretle Hakk'ı söyleyip dik bir duruş sergileyen İmam-ı Rabbanî, Babür Şah'ın oğlu Cihangir zamanında hapsedilir. Bu şekilde üç yıl kadar hapis musibetine de düçar olur.

63 yıllık hayatında, hapis başta olmak üzere bir çok baskı ve sıkıntılara maruz kalan İmam-ı Rabbânî, bıraktığı halifeleri ve üç ciltlik Mektubâtı başta olmak üzere bir dizi eseri ile kendisinden sonraki çağları ve yüzyılları geniş bir coğrafyada etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Bu sempozyum vesilesi ile irfan ve maneviyâtımızın, medeniyetimizin köşe taşlarından biri olan İmâm-ı Rabbânî'yi ve diğer İslâm büyüklerini bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.

Not: Dün Sütlüce-Haliç Kongre Merkezi'nde başlayan, sempozyum bugün ve yarın Üsküdar-Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde devam etmektedir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Müfit Yüksel
16-11-13
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İMÂM-I RABBÂNÎ SEMPOZYUMU
Online Kişi: 13
Bu Gün: 100 || Bu Ay: 9.762 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.105 || Toplam Tıklanma: 52.172.497