ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ŞU GİDENLER (Tasavvuf Büyüklerinden Levhalar)
Okunma Sayısı: 7143
Yazar: İbrahim Ethem Gören
'YOLUMUZ HÜVESİ HÜVESİNE RASÛLULLÂH'IN YOLU'

Değerli kâri, 16 Eylül, hayatı, Ümmet-i Muhammed’in evlatlarına iman ve Kur’an hakikatlerini öğretmekle geçen bir ömrün sahibi olan Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin vefat yıldönümü.

Ebul Faruk Süleyman Hilmi Tunahan (ks) bundan 54 yıl önce bir Eylül günü rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Bu haber, Süleyman Efendi’nin (ks) Kur’an-ı Kerim öğretme mücadelesi özelinde kendilerini hayır ve rahmet niyazıyla yâd etmek için kaleme alındı.

Zor yıllar

Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri’nin, Ümmet-i Muhammed’in evlatlarına Kur’an-ı Kerim ve Kur’an-ı Kerim’e müteallik ilimleri öğrettiği yılları “zor yıllar” olarak vasıflandırmak gerekir. Şimdiki zamanda her taraf Kur’an-ı Kerim tedrisatı için güllük gülistanlık. Camilerde, Kur’an kurslarında, imam hatip okullarında, vakıflarda, derneklerde, tekkelerde, mescitlerde isteyen herkes Kur’an-ı Kerim ilimlerini huzur içinde öğrenebiliyor. Süleyman Efendi (ks) mezkûr gülistanlığa ilk fideleri ekerek can suyunu veren birkaç Osmanlı âliminden biridir.

Süleyman Efendi’nin (ks) irşad hizmetine başladığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında bırakın tedrisatı, evlerde Kur’an-ı Kerim bulundurmak dahi mahpus damını boylamak için yeter sebepti. İstanbul’da jandarma korkusundan bir kısım vatandaşlar matbular bir tarafa, ecdad yadigârı yazma Kur’an-ı Kerimleri bile kapı önlerine bırakmak durumunda kalıyordu.

Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin Fatih Çarşamba’da ikamet ettiği yıllarda zülüm ve baskı yüzünden 10 yıl boyunca hanımını ve kız çocuklarını çarşıya çıkaramadığı bilinir. Neden mi? Çarşı pazarda jandarma, kadınların feracelerini üzerlerinden almaktadır çünkü. “Efendi Baba”, çocuklarının ihtiyaçlarını çarşıdan bizzat kendisi karşılar, çocuklarını ayakkabı almak gibi bir zaruret için bile çarşıya çıkaramayınca kunduracı dükkânını evine taşırdı! İşte böylesi bir zulmün ve korkunun payidar olduğu yıllarda baskılar özellikle ulema sınıfına yönelmiştir.

6 tarikattan mücaz Abdurrahman Sami Niyazi El-Uşşaki Hazretleri gibi pek çok Osmanlı âliminin ve Süleyman Efendi Hazretleri’nin Ümmet-i Muhammed’in evlatlarına din-i mübîn-i İslâm’ı öğretmek için hayat boyu sahip oldukları vaizlik görevleri elinden alınmıştır. Bir gecede medeniyet mirasını reddetmek zorunda bırakılan Anadolu insanını modern zamanların nisyanından kurtarmak için sayıları parmakla işaret edilebilecek kadar olan Osmanlı müderrisleri kendilerini vazifeli kılar: Çamura düşmüş Ümmet-i Muhammed’in evladı oradan kurtarılacaktır.

Malum olduğu üzere malın zekâtı kırkta birdir. İlmin zekâtı ise yüzde yüzdür. Süleyman Efendi Hazretleri, ilminin zekâtını vermek için kapı kapı dolaşarak hak ve hakikate dair bildiği ne varsa öğretmek için talebe aramıştır.

İlk talebelerle “Rabbi yessir”e cami köşelerinde, medreselerin derviş odalarında, hayırsever işadamlarının konaklarında başlanır. Talebelerin iaşe ve ibateleriyle de bizzat kendileri alakadar olur. Yerin kulağı vardır. Süleyman Efendi’nin yaptığı bu “gizli” tedrisat, kolluk görevlilerine ulaştırılır. Çok geçmeden ders halkası basılır, talebeleriyle birlikte kesif bir sorgu sualden geçirildikten sonra “Sizi bir daha Kur’an öğretirken yakalarsak başka türlü davranırız” tehdidiyle birkaç gün süren nezarethane günleri nihayet bulur.

Gaye, çamura düşmüş Ümmet-i Muhammed’in evladını kurtarmaktı

Efendi Hazretleri, “Allah var, keder yok” fehvasıyla hafiyelerin, birinci şube polislerinin, jandarma komutanlarının Kur’an-ı Kerim’i okuyan ve okutan ulemanın peşine düştüğü bir dönemde zor bir göreve talip olmuştur. Onun, az önce de arz ettiğimiz üzere “Çamura düşmüş Ümmet-i Muhammed’in evladını çamurdan kurtarmak” gibi bir derdi bulunmaktadır.

Gün,  Anadolu’da minbere çıkacak imamların olmadığı, meyyiti yıkayacak gassalin bulunmadığı günlerdir. Süleyman Efendi “Gün bugündür” diyerek hizmetlerini kesintisiz olarak sürdürür. Ders, müzakere halkaları deşifre olunca trenlere yönelir. Haydarpaşa’dan Adapazarı’na, oradan tekrar İstanbul’a tren kompartımanları kiralayarak öğrencilerini 5-6 saatliğine de olsa Hakk’a ve hakikate dair güzelliklerden haberdar etmeye devam eder.

İstanbul’da şehir merkezlerinde talebe okutma imkânı kalmayınca civara; Çatalca’ya yönelerek çiftlik kiralar. Burada çiftlikte çalışan “işçi” öğrencilerine Kur’an-ı Kerim öğretir. Böylelikle maddi ve manevi ziraat yapılır! Talebelere evvel emirde zarurat-ı dîniyye olan ilmihal bilgileri öğretilir. Akabinde Süleyman Efendi’nin tertip ettiği usulle birkaç günde Kur’an-ı Kerim’e geçilir ve böylelikle sarf ve nahiv ilimleri okunmaya başlanır. Günler haftaları, haftalar ayları kovalayıp talebeler yavaş yavaş yetişmeye başlar. Su uyur, hafiye uyumaz! Bir müddet sonra sivil polisler çiftliği de keşfedince “düz ovada” Kur’an-ı Kerim tedrisatı yapma imkânı kalmaz! Dağlara yol görünür. Dağlar kimlere kucak açmamıştır ki?

Dağ, bir inziva makamıdır; bir ihtişamdır, bir sığınaktır, ana kucağı gibi kendine geleni muhafaza eden bir sığınma sahnesidir... Sessiz, sedasız, yerli yerinde olanca haşmetiyle duran “dünyanın çivileri” kucağına gelene hakikat namelerini fısıldar. Süleyman Efendi Hazretleri (ks), Üstadı, Salâhuddin İbn-i Mevlânâ Sirâcüddin (k.s.) ile birlikte erbaîn çıkarmıştır dağlarda.

En son çiçek, bir dağ başında açar. İlk kardelen bir dağ kuytusunda filizlenir. Bir Resul, orada nâlınlarını ayağından çıkarır, En Kutlu İnsan (sav) “Uhud bizi sever; biz de Uhud’u…” buyurur. Dağ bir ihtişamdır; güftügûdan uzaklaşma yeridir. Bazen de dağ mescit olur, medrese olur…

Bu mülahazalarla Süleyman Efendi Hazretleri (ks) Çatalca ovasında yarım kalan tedrisat vazifesini Istranca Dağları’na taşır. Birkaç zaman sonra jandarma komutanları Efendi Hazretleri’ni ve talebelerini burada da bulur. Hakk’tan başkasından korkusu olmayan Süleyman Hilmi Tunahan Efendi (ks) komutana şöyle der: “Evladım, Allah seni tazı olarak yaratmış olsaydı ovada tavşan bırakmazdın!”

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin dava mücadelesinde karşısında mütemadiyen duran bir müessese bulunmaktadır: CHP. CHP, kolluk güçlerinden aynı zamanda örgütün il başkanlığını yapmakta olan valilerine, kaymakamlarından jandarma komutanlarına kadar tüm “teşkilat”ıyla Süleyman Efendi’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde “alternatif” eğitim, dinî öğretim vermesine mani olmak için elinden gelen her şeyi yapar.

İstanbul’da bir Kur’an kursunda birkaç talebe ile başlayan Kur’an-ı Kerim öğretim hizmetleri Asitane’de yetişen talebelerin Anadolu coğrafyasına vazifelendirilmesiyle bu topraklarda yeni filizler vermiş; Kur’an kurslarının sayıları yüzlerle, vefatının ardından geçen 50 yılda yurtiçinde binlerle, Güney Afrika’dan Bosna Hersek’e, Ukrayna’dan Filipinler’e kadar onlarca ülkede yüzlerle ifade edilebilecek sayıya ulaşmıştır. Bu noktada kemmiyet de bir nevi keyfiyet alameti olsa gerektir.

Siyasetten uzak durmuştu

Süleyman Efendi hiçbir zaman siyaset yapmamış, siyasetin içinde olmadığı gibi siyaset yapılan mekânlardan da özellikle uzak durmuştur. Ebul Faruk Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri bu hususta “Bizim para, pul, mevki, makam, siyaset, politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İstisnasız, her Müslümanın çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler.” buyurmaktadır.

Rıza-i bari için çalışma, veren el olma, karşılıksız hizmet, mücadele, azim, zulme karşı direnme, mazlumun yanında olma, zorluklar karşısında pes etmeme onun vasıflarından bazıları olarak karşımızda durmaktadır.

Şefkat ve merhamet örneği

Süleyman Efendi Hazretleri, talebelerine şefkatle yaklaşmış, hiç bir talebesini yanından uzaklaştırmamış ve ufak tefek yaramazlıklarına şahit olduğu öğrencileri için af yolunu tutmuştur. “Bir çoban dağdaki otlağa götürdüğü sürü içerisindeki kuzularından birkaçı yaramazlık yapsa, yardan düşse, ayağını kırsa çoban onu sırtına alarak ovaya getirerek tedavi mi eder, yoksa dağda, kurda kuşa yem olarak mı bırakır?” sualinin sırrı mezkur soruya verdiği cevapta saklıdır.

Hakiki tevazu sahibi

Tevazuu hiçbir zaman elden bırakmayarak “Hakiki tevazu sahibi nasıl olunur?” sorusunun cevabı mahiyetinde hareketler serdetmiştir. Süleyman Efendi (ks), “İz nefsike sümme izin nâs/Önce kendi nefsine sonra insanlara nasihat et” fehvasınca hareket ederek önce kendi nefsine, sonra da Ümmet-i Muhammed’e vaaz etmiştir. Süleyman Efendi’nin sözünün tesirli olması, muhatapları nezdinde kıymet ifade etmesi, hakikati ve anlattıklarını bizzat yaşamış olmasıyla alakalıdır.

Süleyman Efendi Hazretleri (ks) ömrü boyunca “İnnema yahşallahe min ibadihil ulema/Allah’tan ancak âlim kulları korkar” ayet-i kerimesin canlı örneği olmuştur.

"Yolumuz, hüvesi hüvesine Rasulullah’ın (sav) yoludur"

Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin “Tarikuna fe tarikussohbeti/ Bizim yolumuz sohbet yoludur” der. Efendi Hazretleri de bir zaman Rasullullah’ın ukaz panayırına giderek Mekkelileri İslam’a davetini örnek alarak İstanbul’da çarşı, pazar, kahvehane, dükkân dükkân dolaşarak ihlas ve samimiyetle irşad ve tebliğ vazifesine devam etmiştir.

“Bizim yolumuz hüvesi hüvesine milimi milimine Rasulullah’ın yoludur” diyerek Ehl-i Sünnet vel Cemaat tariki ve ruhundan hiçbir zaman ayrılmamıştır.

Zalimin karşısında, mazlumun yanında bir ömür

Kürsülerden, minberlerden, rahlelerden zalimin zulmünü eleştirerek gördüğü kötülüğe diliyle mani olmaya gayret etmiş; mazlum Müslümanların yanında yer almıştır. Cezayir’deki Fransız katliamını kürsüden lanetleyerek, Müslümanlara birlik ve dayanışma çağrısı yapmıştır.

Medresetül Kuzat (Hukuk Fakültesi) ve Medresetül Mütehassısîn, Süleyman Efendi’nin icazet aldığı mektepler arasındadır. Medrese tahsili esnasında astronomi ilmi de öğrenen Süleyman Efendi (ks), talebelerinin dinî ilimlerin yanında fen ilimleriyle de mücehhez olmalarını tavsiye ederek arzu edenlerin Fen Fakültesi’ne gitmesini teşvik etmiştir.

"Dava muzaffer olsun da varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun"

Süleyman Efendi Hazretleri (ks) gerçek tevazu sahibi bir zattı. Şairin “Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyicek hâke nebât/ Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyüdür” dediği tarzda hareket etmiştir. Günümüzde bir takım kanaat/cemaat önderlerini bir araya getirdiğinizde masanın başköşesini kapma meselesi yaşanıyor. Bunun için de ekseriyetle yuvarlak masaların etrafında bir araya gelinmektedir. Süleyman Efendi (ks) davanın muzaffer olmasını önceleyerek, “Dava muzaffer olsun da varsın bizim yerimiz camiinin pabuçluğu olsun” düstûruna itibar etmiştir.

Veren el

Talebelerine her daim veren el olmayı öğütlemiştir. Vermiştir, bu noktada da örneklik teşkil etmiştir. Zekâtın dışında mali cihat kabilinden de İslami hizmetlere destek olunmasını salık vermiştir.

Allah’ın memurusunuz!

Süleyman Efendi Hazretleri’nin (ks) talebelerine gösterdiği hizmet ve dava adamlığı misyonu “Evlatlarım, Sizler Allah’ın memuru, Rasülullah’ın memuru, Kitâbullah’ın memuru, Füyûzât-ı ilâhiye’nin tevzî memurlarısınız. Yegâne vazifeniz batağa düşmüş olan ümmet Muhammed’in evladını bataklıktan kurtarmak, gaye, Rızâ-i İlâhî’dir.” vasiyetiyle açıklanabilir.

Gece namazına râm olmuştu

Çok çalışmakla da talebelerine örneklik teşkil etmiş; Efendi Hazretleri (ks) özellikle de gece namazına iştiyakla râm olmuştur. Geceleri yaptığı ibadetlerde uykusunun kaçması için omuz başlarına kar koyduğu bilinmektedir.

Âlimin ölümü cahillerin gözünde kaybolmaktan ibarettir denilmiş. El Hakk doğrudur. İnsanların gönüllerinde yaşamaktadır. Ebul Faruk Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri (ks), Kur’an-ı Kerim’e hizmetle geçen 71 yıllık çileli hayatını 54 yıl önce bugün tamamlayarak “Irciî” emrine ittisal ederek Cenab-ı Hakk’ın rahmetine mazhar olmuştur.

Hayatında olduğu gibi vefatının ardından da talebeleri, sevenleri Süleyman Efendi’yi yalnız bırakmamıştır. Günün hemen her saatinde Karacaahmet’teki kabri ziyaretçilerle dolup taşmaktadır. Pek çok talebesi, seveni ve nurlu yolundan gidenler imkân dâhilinde ahiret âleminde de yakınında bulunmak arzusuyla Karacaahmet Sultan’daki kabristanının yakınlarında kendileri için mezar yeri almıştır.

Gönüllere hitap etti

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, Ümmet-i Muhammed'in gönül evlerinin mâmûr olması için gayret sarf ederek, gönüllere hitap etmiştir. Vücudun salim olmasında kalbin salih olması gereğinin altını çizerek, kalplerin ıslah edilmesinin önemine vurgu yapmıştır. Cemiyetin içerisindeki huzursuzlukların ancak fert fert nefislerin ıslah edilmesiyle ortadan kalkabileceğini ifade ederek, içtimâî erozyonu önleyebilmek için yoğun bir mesai sarf etmiştir. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri gönüllere hitap ederek, talebelerine maddi ilimlerin yanında manevi ilimlerin de altın anahtarlarını vererek, nefis tezkiyesi ve nefis muhasebesinin gereği üzerinde durmuştur.

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, Seyyidler Zinciri'nin otuzüçüncü halkasını teşkil etmiştir. Batınî cepheden feyz-i ilâhi ile nasipyâr olarak, Selahuddin İbn-i Mevlânâ Sirâcüddîn (K.S.) Hazretleri'ne intisab ederek, seyr-i sülüklerini tamamlamışlardır. Bir müddet sonra kendilerine isabet eden tecelliyatın büyüklüğünden, Üstadı Selahuddin İbn-i Mevlânâ Sirâcüddîn (K.S.) Hazretleri eliyle, İmam-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sani Ahmed-i Farûk-ı Serhendî Hazretleri'nin ruhani nisbetlerine bağlanmışlardır. Süleyman Hilmi Tunahan (K.S.) Hazretleri bu suretle Seyyidler Zinciri'nin otuz üçüncü halkasını teşkil etmektedirler.

Vefatının 54’üncü sene-i devriyesinde Ebul Faruk Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri’ni (ks) rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. “Pak ervahına binler Fatiha hediye ederek” haberimizi nihayete erdiriyoruz.

İbrahim Ethem Gören yazdı

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İbrahim Ethem Gören
21-09-13
E mail: dünyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
'YOLUMUZ HÜVESİ HÜVESİNE RASÛLULLÂH'IN YOLU'
Online Kişi: 9
Bu Gün: 153 || Bu Ay: 9.815 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.258 || Toplam Tıklanma: 52.174.202