ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 3112
Yazar: Ahmet Selim
DERTLERİMİZİN BAŞI: SAMÎMİYETSİZLİK

Samîmiyetsizlik bizi perişan ediyor

 Söylenmedik hiçbir şey kalmadı. Hangi tarihteyiz? 2007 Ocak sonu... 6 ay sonra herkes bugün yazdıklarını bir araya toplasın, söylediklerini medyadan derleyip önüne koysun; bakalım geriye ne kalmış, ne kadar kalmış?

"Vatan, millet, Sakarya... diye herkesi milliyetçi eğitimle şişirirseniz işte böyle olur. Bu eğitim gençleri öldürecek adam arar. Millilik, milliyetçilik böyledir zaten..." Bir ünlü romancı, "Bunlar herkesi öldürmek isterler!" bile dedi... Burada Ömer Çelik'in bir uyarısı var. "Anket yaparsanız bu milletin % 80'inden fazlası milliyetçiyim der. Bir başka yanlışa düşmeyelim" diyor. "Milletini sevmek iyi bir şeydir. Milletini sever, milletini sevdiği için başkalarını da sever. Buna engel yok. İçini nasıl doldurduğunuza bakar. Kavram şablonlarını alıp bizim gerçeğimize aynen uygulayarak beylik hükümler çıkarmak marifet değil. Birileri bilim adına bunu yapıyor.(Entelektüel Cari Açık) yüzünden böyle oluyor. İyi düşünelim, doğru düşünelim."

Bütün sol eğilimlileri bir çuvala, bütün milliyetçileri bir çuvala, bütün liberal açılımları bir çuvala, bütün muhafazakarları bir çuvala koy; sonra da o çuvalların her birine "komünist", "faşist", "yobaz", "işbirlikçi" yaftalarını as; sonra uzanıp kolaycılığın keyfini sür! Bazen bir çuvalı alıp yerden yere vur, bazen öbür çuvalı! Modacı ifrat sapması hangi durağı gösteriyorsa tezgahını oraya yerleştirip, sopa yeme sırası gelene vur babam vur!

Meseleleri fikren çözmüşüz de fiilen çözemiyormuşuz, çünkü çözdürmüyorlarmış. Odaklar, şunlar bunlar engelliyormuş... Hiçbir meselemizi fikren çözmüş değiliz; hepsi hayal, hepsi hüsn-ü kuruntu onların. Zaten meselelerimiz fikren çözülemediği için fiilen de çözülemiyor. Bir "fikrî şuur" bulanıklığı içindeyiz. Koskoca şehir, koskoca Trabzon, bazı kişilerce adeta taşeron üretme merkezi gibi değerlendirilmeye başlandı. Ayıptır... Milliyetçilik sadece Trabzon'da mı var? Kayseri'de, Maraş'ta, Yozgat'ta, Erzurum'da, İzmir'de, Aydın'da yok mu? Bir "analizci" kesildiler ki başımıza; sormayın gitsin!

Bir sohbette, "al gülüm ver gülüm" paslaşmasında; baktım, konuşanların üçü de Marksist. Şimdilerde pek seslendirmiyorlar ama, iyi tanıyorum. Kozmopolit olmak. Sadece ulus-devletin değil doğrudan milletin de tarihe gömüleceğini bilip kuralsız ölçüsüz özgürlükçülüğün bilincine ermek; hep temcit pilavı söylemleri... Onların nezdinde akredite olmak için, bir tek yol var: Marksist olmak! Post modernlikle Marksizm'i sözde bağdaştıran modacı konjonktürel akışa ayak uydurmak. Bunu yapmazsanız, ne yazdıklarınızı dikkate alırlar, ne söylediklerinizi. Nezaketen susarlar, ama yok saymaktan asla vazgeçmezler. Onlar aydındır, onlar yazardır, onlar gazetecidir, onlar bilim adamıdır, onlar sanatçıdır... O dairenin dışındakiler idâre-i maslahat figürüdür! Nezâketi biraz öğrendiler ama, "yok sayma" ilkesi söz konusu olunca çelik gibidirler hepsi.

Necip Fazıl'ın Sakarya'sı ve Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Kızılırmak'ı, dev gibi orkestrayı mündemiçtir. (Bilmeyen mündemiç'i lugatta bulur) Her ikisinde de bütün şiir, bir tek senfonik cümle gibidir. Şimdi öyle şarkı bile yok; bütün yeni şarkılar kırpıntı bohçasını andırıyor. Biraz ondan biraz bundan... Geçen gün 7 yaşındaki yeğenime Kızılırmak'ı okudum ve sordum: "Nasıl geldi sana?" Enfes bir cevap verdi: "Şiir güzel ama, sen de güzel okudun!" Sakin, derine doğru titreşen, bütününü aynı ritim temposuna bağlı kalmak suretiyle yumuşak biçimde fakat önemle vurgulayan bir sesle okumuştum... Hep öyle okurum da, bu defa "çocuğa nüfuz etme" nüanslarını da ekledim. "Güzel okudum" deyişini, bu halimi algılayabildiği için çok sevdim.

Vatan, millet, Sakarya... Alay konusu, mizah malzemesi olacak şey mi bunlar? Çanakkale'yi de, Sarıkamış'ı da ekleyin, katıla katıla gülün...

Ne o? Fikir üretiyoruz güya...

Devlet güçlü ya. Şöyle bir fantezi üretebiliriz: Kimlerin internette hangi siteleri ne kadar ziyaret ettiğinin listeleri çıkarılmış, önemli bulunanları (yahut talep edilenleri) devlet açıklayacakmış diye bir haber çıksa acaba ne olur?! Hatta bu listeler internette yayınlanacak, kimin ismi girilirse (kimlik bilgisi gibi) listeler okunabilecekmiş deseler acaba ne olur?! Birçok kişi kalpten ve kahırdan gider!!!

Bırakın vatan, millet, Sakarya'yı, şu realitenin perdesini bir açıp bakalım. Söylediğim internet fantezisi, bir tahayyül uyarısından ibaret. Daha nice revnaklı örtüler var hayatlarımızın realiteleri üzerinde.

... Ciddiyetin ön şartı samimiyettir. "Samimiyetsizlik" kalbi de zekayı da körletiyor ve entelektüel cari açığın da fikrî şuur bulanıklığının da asıl sebebi budur.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

 

Yazar: Ahmet Selim
29-01-10
E mail: a.selim@zaman.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DERTLERİMİZİN BAŞI: SAMÎMİYETSİZLİK
Online Kişi: 31
Bu Gün: 72 || Bu Ay: 1.020 || Toplam Ziyaretçi: 2.227.027 || Toplam Tıklanma: 52.222.056