ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 4393
Yazar: Meryem Aybike Sinan
BU ÇAĞIN İNSANA YAPTIĞI EN BÜYÜK KÖTÜLÜK

Bu çağın bize en büyük kötülüğü nedir biliyor musunuz?

Ruhumuzda ne kadar iyi ve güzel haslet varsa unutturmuş olmasıdır hiç kuşkusuz. Mana boyutunun ruhumuzda yaşadığı çalkantılar, kalp gözümüzün maddi unsurlarla perdelenmesi, menfaat ve çıkar çatışmalarının iç dengelerimizi alt üst etmesi, gelecek kaygısıyla huzursuz ruh sendromuna duçar oluşumuz vs...

Merhamet, şefkat, adalet vicdan gibi insani değerlerimizin yüreğimizin bir yerlerinde derin bir uykuya yattığı şu demlerde sanırım hepimiz en çok bu değerlere muhtacız, bu güzelliklere açız.

Yüreksizliği kanıksamış durumdayız!

Acıma hissiyatımız törpülenmiş, sevgi, şefkat, merhamet duygularımız zayıflamış ve neredeyse bitmiş bir cesede dönüşmüş durumdayız. Hepimiz bir şekilde  bu garabetten nasibimizi almış ve bunun farkında olmayacak kadar da gaflet uykusundayız.

Akıl ve mantık çağı denen bu zamanda kalbimizi ne yaptık?

Kalp gözüyle bakılmayan hiçbir meselenin çözümü insani değildir. Vicdan ve merhameti aradan çıkardığınız vakit ortaya sadece ezen, yok sayan, bencil, anarşist bir canavar çıkar ki bunun adı da güya realizmdir!

“İzmler, idrakimize giydirilen deli gömlekleridir” diyen Cemil Meriç, bu deli gömlekleriyle bir yere varamayacağımızı uzun yıllar öncesinden çözmüştü aslında. İç sesimizi duymadan, ruhumuzla konuşmadan, kalbimizi ortak etmeden hiç mesele hak ve insanlık adına çözülemez. Hakk’a uygun düşmeyen hiçbir çözüm başarılı değildir!

Necip Fazıl Kısakürek’in “Reis Bey”  adlı eserini okuyanlar hatırlayacaklardır, ağır ceza reisi bütün delilleriyle güya ispatlanan, annesini öldürdüğüne kesin gözüyle bakılan, ancak bütün bu iddiaları şiddetle reddeden sürekli merhamet edilmesini söyleyen gence idam kararı çıkartır ve genç kısa sürede infaz edilir.

Bütün bu meseleler cereyan ederken Reis Bey, vicdanı, merhameti, şefkati yanına alarak hukukun o dar mantık penceresinden bu davaya çeşitli bakış açıları geliştirmek yerine kolayı tercih eder ve önündeki delilleri yeterli görerek kararını verir.

Sonuç mu?

Elbette hüsrandır! Hata yapılmış ve masum bin genç boşu boşuna idam edilmiştir! Ve Reis Bey için bundan sonrası önemli bir iç muhasebe dönemidir ve ağır bir vicdan yarasıyla gencin mezarı ve evi arasında mekik dokur!

Bu hikâye elbette bir edebi eserdir lakin hikmet yönüyle dikkate alınması ve üzerinde düşünülmesi lazım gelen bir hikâye olup günümüzün de birçok meselesine bakış açımızı netleştirmemiz adına ibret teşkil eder.

Yüreğinin sesini değil de sadece mantığının sesini duyanlar!

Onlar için söylenecek tek şey vardır. İç sesini duyamıyorlarsa ve bu sesi susturmuşlarsa dünya nimetlerinin kulu ve kölesi olmuşlardır. Madde körleştirir, sağırlaştırır, hissizleştirir ve değersizleştirir…

Modernitenin bize en büyük kötülüğü zamanımızı çalıp, muhabbet demlerimizi çalıp, insanlığımızı çalıp bizi bir menfaat canavarına dönüştürmüş olmasıdır. Zaman insanın elinde bitap düşmüştür neredeyse. Masa kenarlarında sıra sıra dizilmiş insanların binlerce taş gibi sözü; ortalığa saçtığı lüzumsuz toplantılar, toplantılar, toplantılar!

Tefekkür edilmeden verilen anlık kararlar.

İçine kalbin katılmadığı sohbetler ve herkesin birbirini kolladığı onca lüzumsuzluk ve zaman kaybı. Derin ve geniş bir hiçlik! Protokol adı verilen ve insanı yarı tanrılaştıran dalkavukluk sistemi! Kendini göstermek için, kendine iyi bir koltuk kapmak için etmediği dans, oynamadığı oyun kalmayan idealini kaybetmiş aydın, entelektüel veya her ise…

 Ve kaybeden toplum, yüreğini silen insanlık!

Gönlümüzün elemini duyacak, onu düştüğü yerden kaldıracak, fıtratın iç sesini duyup yüreğine koşacak insan kaldı mı çevrenizde siz onu haber veriniz. Gerisi laf ü güzaftır!

Bütün yolların çıktığı o dergâhta sizi en çok taçlandıracak şeyleri avuçlarımızla kaldırıp bir kenarlara atmışız. Vicdan yoksa hak, adalet, merhamet, insanlık davasını kaybetmişiz demektir. Vicdanınızı uykuya yatırmışsanız şayet, mantığın o kalın ve duygusuz sesiyle konuşuyorsunuz demektir. Vicdan tuz gibidir, tuz nasıl ki bütün yemeklere kararında katıldığı sürece tad ve lezzet verir, vicdan da bütün meselelere yaklaşmanızda size manevi bir haz ve huzur verir ve hayatınızın her merhalesinde yanınızda olması elzemdir.

Vicdanını kaybeden insan aslında kendini kaybetmiştir.

Vicdanının sesini duymayan insan kalp gözünü kapatmıştır.

Vicdan olmayınca hayatın ne tadı, ne huzuru ne de güvenliği vardır.

Elinizi lütfen vicdanınızdan hiç çekmeyiniz!

Muhabbetle Kalınız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
16-04-12
E mail: haber7.com.
 
 
Yorumlar: 1
uğurlu
Hatırlatılması bile güzel
Tarih : 16-04-12

İnsanın 'adam' olabildiğinin göstergeleri: Kalp, gönül, vicdan...Eskilerin kâmil, arif, kemâl-i erdemliğe ulaşmış 'hâl' ehli insanlara ne çok ihtiyaç var? Gönül yorgunluğunu alıp ruhun sûkuna ermesine vesile olanlara hasret kalınması. Hatırlatılması bile güzel değil mi?

 
BU ÇAĞIN İNSANA YAPTIĞI EN BÜYÜK KÖTÜLÜK
Online Kişi: 24
Bu Gün: 101 || Bu Ay: 101 || Toplam Ziyaretçi: 2.225.048 || Toplam Tıklanma: 52.208.927