ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 5161
Yazar: Meryem Aybike Sinan
BÖYLE BAŞARI YERE BATSIN!

Razı ol! Şan da senin nam da...

Hikem-i Ataiyyesinde böyle diyor Ataullah İskenderi. Çünkü hayatla barışık olmak için, doğru olmak için, iyi insan olmak için öncelikli şart Yüce Allah’ın kendisine bağışladığı hayata razı olmak!

Ancak modern insan “razı olmak”  düşüncesini bile tehlikeli buluyor.

Kadercilik ile suçlanıyor ve bunun karşılığı ise miskinlik ve tembellik olarak algılanıyor. Oysa razı olmak tembellik değildir. Kendisi için hayırlı olanın peşinde gitmek, gereken çabadan sonra sabretmeyi bilmektir razı olmak.

Çağımız insanı her dem kendisi için daha iyiyi ve daha güzeli aramak için bütün şartları zorluyor, kendini yoruyor, koşturuyor, ciddi bir güç ve enerji harcıyor. Adeta kaderini zorlarcasına hayatla güreşenler var. Nefesi kesilenler, yolda kalanlar gayr-ı meşru yollara dahi başvuruyor.

Peki değer mi?

Makul sayılacak bir yere kadar evet, bu dünya için de elbette koşturup çalışacaksın, hayallerini gerçekleştirecek, şartlarını iyileştireceksin. Fakat buraya kadar normal gözüken bu çaba daha sonra yerini hırsa ve inada bırakıyor ve asıl tehlike de sanırım o zaman başlıyor.

İnsan bu hırsının esiri olarak o kadar çok yorulup hırpalanıyor ve bileniyor ki bir süre sonra acımasız, amacına ulaşmak için önüne geleni ezip geçen, her türlü haksızlığı, kötülüğü ve yanlışı yapan, başarıya ulaşmak için her yolu mübah gören bir zihniyetle yaşamaya başlıyor.

İşte hepimizin bir yerinden bulaştığı bu ruh hali ülkenin bugünki halinin biricik müsebbibidir. Hiç kimse kendini temize çıkarmasın. Zira bu ancak hakkın divanında ifşa olacaktır!

Kimse kimseyi suçlamasın, çünkü o suçladığınız fiilin bir başka hali sizde de bizde de vardır muhtemelen.

Toplumun her yanı dökülüyor!

Modernizm ve kapitalizm dedikleri bu olsa gerek. Seküler dünyaya öylesine bodoslama daldık ki, öylesine aceleye getirdik ki bir şeyleri paraya ilah gibi tapınanlarımız maddenin şehvetine öylesine kendilerini kaptırdılar ki en kıymetli şeyleri bir kenarda unuttuk ve unutturduk.

Üniversiteye giriş sınavı, sporda şike, reyting şikeleri, hileler hileler…

Kimse hakkına razı değil.


Kimse elindeki ile yetinmiyor, daha fazlasını ve daha iyisini istiyor. Bu istenilen şeyler de nedense birilerinin sırtına basılarak veya ayağına çelme takılarak alınıyor, birilerinin alın teri çalınıyor, birlerinin hakları gasp ediliyor, birilerinin hakkına giriliyor. Helal ve haram birbirine karışmış.

Bizim dinimiz, bizim kültürümüz bize bunları mı öğretmişti?

Biz altı yüz yıl imparatorluk kurup dünyaya nizam ve intizam götürmüş, adaleti pay etmiş bir milletin torunları, hak adalet, sevgi, şefkat, merhamet temelli bir hak dinin mensupları hayatta öğrene öğrene şike ve hileyi mi öğrendik? Sahtekârlık, kandırmaca, yalan, düzenbazlık bu toplumda bir zamanlar başıbozukların işiydi ve tek tük görülen şeylerdi.

Şimdi koca koca adamların, anlı şanlı insanların böyle işlerle ne işi olur diyoruz! Şaşırıyoruz haklı olarak. Bütün inandığımız, güvendiğimiz huzur duyduğumuz her ne varsa üzerine sağanak sağanak hile yağıyor! Bütün bunlar sadece Aysbergin görünen üst yüzeyi! Ya altındakiler, ya görünmeyenler?

Daha neler çıkacak ortaya, ne hayret duygularımız alabora olacak, ne hayret gemilerimiz batacak ve ne dağlarımız yıkılacak?

“Başarı Hakk’a uygun düşmektir!”

Aslında bütün mesele yukarıdaki sözlerin manasına yabancı oluşumuzdur. Bu dünyada başarı, geçici başarılar, kazanımlar, kazançlar, sizi hayallerinize taşıyabilir ancak ya hakikat?

Gerçekten de hakikate uygun olarak mı başardınız?

Yoksa sizden daha başarılılar olduğu halde siz başka terazilerlerde mi değerlendirildiniz, başka faktörler mi sizi o başarı noktasına taşıdı? İşte hepimiz ama hepimiz oturup bu sorulara içtenlikle cevap verebiliyorsak ve vicdanımız hak veriyorsa siz başarılısınız evet.

Ancak çoğunluk artık “vicdan; o da ne ki” diyenlerden olduğu için bunu ölçmek zor! Doğru tartan kaç vicdan terazisi kaldı acaba?

Şu var ki bir zamanlar bu topraklarda adalet, şefkat, merhamet, medeniyet pınarları olan o büyük insanlara sorsanız toplamda kırk yıl sürecek bu suni başarı hikâyelerine gülüp geçerlerdi muhtemelen. İyi insan, iyi kul olmak asıl başarıdır derlerdi sanırım.

Bu dünyanın ölçüleriyle başarılı olmuş insanlara iç geçirip gıpta ile bakanlara deriz ki yarın ulu divanda belki de o, sizin başarılı kulluğunuza, insanlığınıza gıpta edecektir. Hayat kırk yıl ile sınırlı değildir, değildir, değildir!

Eğitimcilerin, pedagogların, anne babaların, yazar çizerlerin yeni yetişen çocuklarımıza bu farkı iyi anlatmaları gerekiyor zira yeni yetişen gençliğin başarılı olma hırsı asla makul bir düzeyde değil. Bu ürkütücü durum, testçi kriterleri öne çıkaranlar tarafından doğal karşılanabilir ama bunun faturasını bu toplum, geleceğimiz ve insanlığımız ödeyecek!

Razı olmak ve razı olunmak!

Sanırım sözün özü bu.


Muhabbetle kalınız.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Meryem Aybike Sinan
09-01-12
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 1
OSMAN ALİHAN
HER BAŞARI MUVAFFAKİYET DEĞİLDİR
Tarih : 09-01-12

Başarı ile tevfîk (muvaffakiyet) arasında ince bir fark vardır. Siz başarıyı veciz bir şekilde anlatmışsunız. Muvaffakiyet (tevfîk)aslı vifakdan gelir. Vifak ise uygun ve denk düşme, muvafık olma manasınadır. Peki kime göre uygun ve denk düşecek? Malum Tevfîk Allah'tantır. öyleyse uygun düşme de onun rızasına göre olmalıdır. Hakikatte başarı(muvaffakiyet) Allahın rızasına uygun bir fiil ve amelde hedefe, neticeye ulaşmadır.

 
BÖYLE BAŞARI YERE BATSIN!
Online Kişi: 19
Bu Gün: 313 || Bu Ay: 11.004 || Toplam Ziyaretçi: 2.224.832 || Toplam Tıklanma: 52.204.831