ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / GEÇERKEN UĞRAYAN YAZARLAR
Okunma Sayısı: 9433
Yazar: Zuhal Gedik
YÜKSEK TOPUKLU RÜYALAR

Yüzlerce kişinin doldurduğu konferans salonundan çıkalı henüz birkaç dakika olmuştu. Yazarın cümleleri parça parça, tamamlanmamış bir halde hafızasını yokluyordu. Güya bu konferans için zihninin bir köşesini boş bırakacak, böylece çıkışta hiçbir cümleyi unutmadan hatırlayabilecekti.. Aklında kalan kelimeleri birleştirmeye çalışsa da, bütün dinledikleri, bir türlü hatırlanamayan rüyalar kadar silikti hafızasında. Kalın bir çizgi halinde düşüncelerinde belirginleşen tek cümle vardı. “İnsanları sevmeliyiz” demişti yazar… Bunu ezberlenmiş bir şiir mısraı gibi üç beş defa söylemişti. Muhtemelen bu tekrarların sayesinde aklında böylesine yer etmişti. Gitmeden önce, konferansta anlatılanlardan aklında kalanları not alabilmek için yazı defterini bile hazırlamıştı. Oysa döndüğünde sadece bir satırı dolduracak kadar cümlesi vardı. Aklındaki soru işaretleri ile beraber bu cümleyi “İnsanları sevmeli miyiz? “şeklinde yazdı. İkinci kelimedeyken kalemin ucu kırılıverdi. İçinde kabaran bir deniz vardı da sanki onu kaleminin ucundan akıtmaya çalışıyordu. Bunu yaparken olanca gücüyle kaleme bastırdığının farkında bile değildi. Yeniden yazmayı denedi. İkinci kelimedeyken kalemin ucu yine kırıldı. Anlaşılan kalem bu kadar yüklenmeye dayanamayacaktı. Yazmaktan vazgeçerek yatağına uzandı. “İnsanları sevmeli miyiz?” sorusunu kendisine sorarken, ayaklarını odasının leylak rengine boyattığı duvarına yasladı. Her gün yapmayı âdet ettiği şekilde iki ayağını yan yana getirip seyretmeye başladı. Sağ ayağı sol ayağından çok büyüktü. Aradaki büyüklük farkını anlamak istermiş gibi ayak parmaklarına dokundu. “Neden?” sorusunu aklına getirmemeye çalışarak bu hâle alışmış olmanın verdiği rahatlıkla gözlerini kapattı. Başkalarından farklı olmak özel olmakla aynı anlama gelir miydi acaba? Özel yaratılmış olma duygusu,  tuhaf görünme ıstırabını aşmasında yardımcı olabilir miydi? Biliyordu ki kadere inanan kederden emin olurdu. Kadere bütün kalbi ile inanıyordu. Kendisi için seçilmiş olanları gönülden kabullenmiş olmasına, hatta özel olduğunun sevincini içinde yaşamasına rağmen kederden emin olamamasının sebebi insanlar mıydı? İnsanların önyargıları sanki onun kaderle arasının bozulmasını istiyordu. Ayaklarının birisinin diğerinden çok büyük olması gerçekten de hayrete şayan bir şey miydi? Yoksa, sokakta yavaş ve sendeleyerek yürümesi mi başkalarının alâkasını cezbediyordu? Ayağını gören çocukların şaşkın gözlerle annelerini çekiştire çekiştire yanına gelmelerine bir şey demiyordu da… yetişkin insanların, hatta dedelerin bile karşısına dikilip bunun sebebini sormaları yok muydu? Bilinmeyen bir sebebi insanlara anlatmaya çalışmak kadar zor bir şey olamazdı herhalde. Ne diyebilirdi ki… Daha vahimi bu soruyu soranların aslında cevabını bilmediğini bilmeleriydi. Buna rağmen yine de sormalarıydı asıl tuhaf olan….Her şeye rağmen mi insanları sevmeliydi? Bilemiyordu.

Yıllar vardı ki, ayakkabıcılara girmemişti. Vitrinleri süsleyen rengârenk ayakkabılara bakıp duran kadınlardan birisi olmayı istemiş miydi? Bu soruyu içinde hep cevapsız bırakıyordu. Uzun zaman önce oldukça pahalıya yaptırdığı hiçbir albenisi olmayan siyah ayakkabılarını belki de daha yıllarca kullanmak zorunda kalacaktı. Beğendiği ayakkabıyı giyemeyeceğini biliyordu, bu yüzden bir ayakkabıyı beğenmiş olmak onun için anlamını yitirmiş bir duyguydu. Son günlerde herkes yeni açılan bir ayakkabıcıdan bahsediyordu. Önünden geçerken gayriihtiyarî gözleri, yüksek topuklu bir çift ayakkabıya takıldı. Taze açmış gül kadar kırmızıydı. Üstelik ön kısmında bir fiyonk, ortasında da parlak bir taşı vardı. Bu ayakkabıyı görünce sanki kuvvetli bir sihre tutuldu. Gözünü ne gül kırmızısından ne de pırlanta gibi parlamakta olan taşından alabiliyordu. Bir an için dükkânın önüne gitmeyi, hatta içeriye girmeyi bile hayal etti. Ayakkabıcıda olacakları hesap edip, buna değip değmeyeceğini düşündü. Daha kararını vermemişken sanki tuhaf bir rüzgâr esti, onu kapıp dükkâna kadar sürükleyiverdi. Vitrinin önünde o ayakkabıyı ne kadar zaman hayranlıkla seyretti bilemiyordu. Ayakkabıcı “Buyurun abla, beğendiğinizi deneyin, almanız şart değil.” dediğinde ancak bu tatlı seyir son bulmuştu. Ah o cazip sözler yok muydu? Ayakkabı alması anlamsız olan bir kadını bile ille de içeriye çekerdi. Dükkâna girip ayakkabıyı eline alınca içinde kaynayan bir denizi taşıyormuş gibi hissetti kendisini. Gülmekle ağlamak arası bir yüz ifadesi ile ayakkabıcının yüzüne baktı. Bir yandan da bu kibar ayakkabının bütün kıvrımlarını ezberlemeye çalışıyordu. Neden sonra dükkân sahibinin “Deneyin lütfen” dediğini işitti. Denemek!.. Ayakkabıcı muhtemel ki diğer ayağının büyüklüğünün henüz farkına varmamıştı. Oysa, sadece bir ayağında deneyebilirdi. Ayakkabıyı ayağında görmek arzusu öyle arttı ki bir hamlede giyiverdi. Aynada ayağına bakmaya başladı. Yüzünde büyüyüp duran gülümsemeye engel olamıyordu. Ne hoş bir duyguydu bu… Ayakkabıcıya dönüp, “Bunun tekini bana satar mısınız?” diye sorduğunda sorunun dükkan sahibi için saçma olup olmadığını düşünmemişti bile… Bu soru karşısında ayakkabıcı önce anlayamamış gibi yüzüne bakmış, sonra öteki ayağını fark etmiş olacak ki gözlerini iyice açıp kısık bir sesle, “Nasıl yani?” diyebilmişti. Şaşkınlığı yüzünün çizgilerinde dalga dalga yayılıyor, ne diyeceğini bilemez bir halde sadece susuyordu. Belki de diğer insanlar gibi onun da dudağının ucuna “Neden?” sorusu gelip gelip gidiyor, ama bir türlü ses olup can bulmaya cesaret edemiyordu. Sadece cevap verme mecburiyetinin verdiği baskıyla olacak, dükkânın orta yerine mermi gibi fırlayıverdi kelimeler: “ Tek satmıyoruz abla.” Bir çift ayakkabının tekinin satıldığı nerede görülmüş ki? Adamın gözlerinden gözlerini kaçırarak ayakkabıyı ayağından çıkardı. Elinde bir resim tablosu gibi tutup bir kere daha zevkle seyrettikten sonra usulca yere bırakıverdi. Yorgun bir kalple dışarıya çıktı. Ayakkabıcının, arkasından büyük ayağına uzun uzun baktığını hissetti. Dolan gözlerini işaret parmağının arkası ile sildi. Neden yapmıştı ki bunu? Yıllardır girmediği ayakkabıcıya neden girmişti? Ayakkabıcıların önünde dikilip vitrinleri seyretmek ona mı düşmüştü? O kırmızı ayakkabının cazibesine kapılacak kadar zayıf mıydı yani? Kadındı nihayetinde ve süslü giyinmek onun için de bir dayanılmaz bir şeydi. “Fıtrattan…”  diye düşündü. Güzel görünmeye karşı böylesine meyyal yaratılmış olmak bir acziyet değildi belki de. “Ayaklarından biri diğerinden çok büyük olmayan kadınlar ne kadar şanslı olduklarını hissedebiliyorlar mı?” acaba diye geçirdi içinden. En azından ayakkabıyı çift olarak alabilecek kadar….

Her sabah erken saatlerde başlayarak bir sabır ilmeği dokuyordu ömür tezgahında… Bu dokuma işlemi nihayete erdiğinde hiç kuşkusuz harikulade bir eser meydana gelecekti. Sabır, cennet kapısını açan en güzel anahtardı. O kapıdan girmeden önce, önünde kırmızı fiyongu ve parlayan taşı olan bu ayakkabılardan isteyecekti cennetin sahibinden. Onlar olmadan girmeyecekti o kapıdan… Bunu düşününce sanki bütün zerrelerine sonsuz bir ferahlık yayıldı. İplikleri birbirine bağlar gibi, sabahları gecelere, geceleri sabahlara iliştirip hayatı tevekkülle dokumaya devam edecekti. Ayakkabıcıdan beş on adım kadar uzaklaşmıştı. Büyük ayağına baktı, sonra dönüp vitrindeki o kırmızı ayakkabıya… Kendi kendine “Cennetin kapısında…” diye mırıldandı, hafif aksak yürüdü…

Yazar: Zuhal Gedik
10-08-11
E mail: zuhalgedik@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 22
osman yıldız
RABBİM BU GÜZEL YAZILARININ PINARINA DAİMLİK VERSİN
Tarih : 30-03-12

ÇOK GÜZEL BEGENİ VE HÜZÜNLE OKUDUM.RABBİM BAŞRILARINI DAİİM ETSİN.İNŞALLAH GELECEGİN BİR NUMARALI YAZARI OLUR.SELAM VE DUAİLE...

 
süveyda
...
Tarih : 21-03-12

verilmiş nimetler için şükrü, ertelenmiş nimetler için sabrı nasip etsin Mevlam ... cok guzel bir yazı idi dostum, yurek kaleme yaz demiş ... yureginden dokulmuş cümleler herkese ibret olur insaAllah...

 
hüseyin manisalı
sanada cennet yaraşır
Tarih : 04-03-12

inş p ef s.a.v in sancağı altında toplanan kurtulmuş insanlardan olursun

 
FİGEN
Dokunaklı...
Tarih : 25-01-12

Eline ve yüreğine sağlık güzel arkadaşım. Rabbim; bize sıradan gibi gelen ne çok nimetle donatmış hepimizi aslında. Bunun bir kez daha farkına vardırdın bizi. Sevgilerimi yolluyorum sana Bursa'dan, özlemle...

 
Adil Kuzucu
estetik
Tarih : 28-11-11

tebrik ederim... cins-i latif olmanın verdiği güzellik, estetik ve yakalanan duygusal enstentane nin görüntüsü

 
müzeyyen
Ne desem bilmemki sana...
Tarih : 11-10-11

Yine kalbimi acıttın ey dost! Okuduğum her satır iliklerime işledi ve bir damla hüzün olup kök saldı yüreğime. BİZ vardı rüyaların yüksek topuklu olanında... Ve BİZ rüyaların en özelinde buluşup 'dost' oluvermiştik yaşananlara inat... Ve ne güzel yakışmıştı bize bu sıfat... Sevgi ve dua ile...

 
meltem koyuncu
hikayeniz
Tarih : 23-09-11

Cennette kardeşim; cennette inşaAllah. Tebrik ederim. çok beğendim. Hamd etmemize ve dua etmemize vesile oldunuz. teşekkürler.

 
C.Yakup Şimşek
Güzel Kalem
Tarih : 17-08-11

"İçinde kabaran bir deniz vardı da sanki onu kaleminin ucundan akıtmaya çalışıyordu." cümlesindeki tasvîr muhtemelen Zühal Hanım'ın kendisini anlatıyor. Ben onun içinde kabaran fikir, hayal ve duygu denizini görenlerdenim... Medya köşelerinde muharrir diye geçinenlerin birçoğundan daha güzel bir Türkçe kullanan, sağlam ve têsirli cümleler kuran hanımefendiyi tebrîk ederim... Yeni yazılarını okumayı dileriz...

 
FAZİLET ÇATAL
CENNETİN SAHİBİNDEN İSTEMEK
Tarih : 15-08-11

Kaleminize sağlık diyerek başlamak istiyorum yorumuma, ne kadar içten, akıcı bir hikaye. Özellikle içerik harika. Ha bu arada ben de cennetin sahibinden cennet yamaçlarında bisiklet sürmeyi isteyeceğim, çocukluğumdan beri içimde ukde.

 
Süeda
Yüreğine sağlık...
Tarih : 14-08-11

Canım benim çok güzel olmuş yüreğine sağlık, teprik ederim. Rabbim daim etsin inşaAllah...

 
feyza
Hatırlatma
Tarih : 12-08-11

Bu, insana verilen nimetlerin kıymetini anlatan ve bu güzelliği tefekkürle tamamlayan bir ruhun hikayesi. Yüreğine sağlık. Ancak konunun güzelliğiyle beraber gözüme takılan ufak hatalar var. Haddimi de aşmadan söylemek istiyorum. Öncelikle üst üste soru sormanın okuyucuyu yorduğu düşüncesindeyim. Bununla birlikte son paragrafa geçişte bir kopukluk var. Bir anda hikayeden başka bir konuya atlanmış hissini veriyor. Bazı ifadelerin daha özgün olması da böyle güzel bir konuyu daha da güzelleştirir. Dua ve gayret ile Allah yardımcımız olsun.

 
Alaeddin Emre
Teşekkür
Tarih : 11-08-11

Akıcı, içten, hisli, nimet olarak dikkat etmediğimiz bir mevzuyu bize hatırlatan bir yazı. Tebrikler.

 
Abdurrahman YILMAZ
kalem
Tarih : 11-08-11

Ruhun yazdığı yerde kalem sadece görevini yapıyor. Tefekkür ettiren bir yazı.

 
Hacer
Zuhal Hanım
Tarih : 11-08-11

Çok güzel bir yazı olmuş.Devamını bekleriz, yüreğinize ve klavyenize sağlık

 
Yusuf İhtiyar
Nimetin Bedeli
Tarih : 11-08-11

Yüreğinize sağlık Zuhal Hanım.Nimetler içinde (ki en değerlisi sağlıktır)yüzdüğü halde bunları vereni unutanlara bir şamardır bu duruş. Bu,tevekkül ve boyun eğişin; teslim olmanın abidevi halidir. Her şeyin sahibine hesap sorar gibi kibirlenen ve isyan edenlere verilmiş tokat gibi bir cevaptır satırlarınız. Allah(cc) nimetin bedelini düşünenlerden eylesin hepimizi. Ve tabii bu bedeli ödememizin mümkün olmadığını, ancak Rahman'a sığınmakla selamete erileceğini bilenlerden eylesin. Başarılarınızın devamını dilerim.

 
Derya DEMİRSÖZ
Zuhal HAnım;
Tarih : 11-08-11

Her cümlesi ayrı güzellikle ve incelikle seçilen güzel yazın için tebrik ediyorum. Bir kez daha şanslrımdan dolayı daha çok şükretmem ve çalışmam gerektiğini hatırlattığın için teşekkür ediyorum. Sevgiler

 
Nevin
Zuhal Hanım,
Tarih : 11-08-11

Harika hikayeni ve duyarlı yüreğini kutluyorum. Saygılarımla....

 
Muhammed Faruk Arslan
Selamete giden kapının adı SABIR olsa gerek
Tarih : 11-08-11

Sevgili Zuhal; hayatın kocaman bir okyanus misali çepe çevre sardığı dünyamızda, sıkıntılarımızın sevinçlerimizin keder ve hüzünlerimizin yanında sevdiğini nazlanacağını bildiği halde sınamak vardır ya, Allah sevdiği kullarını onların naz yapmaları hoşuna gidercesine onlara veriyor.. Bizim ufak dünyamızda eksiklik gördüğümüz ama aklımızın tahayyülden bile uzak kalacağı bir dünyanın kapısının açılacağı o günde belki koşanlar değil de yüreğinin bir yerlerine pembe, fiyonklu ve taşlı bir ayakkabıyı alalamanın verdiği duygu yoğunluğuyla ağır aksak ta olsa girebilecek olanlar onlardır diye düşünüyorum. Ama o kapıdan girecek kişilerin o kapı üzerindeki yazıyı okumalarını ümit ediyorum en azından her iki dünyadada adı aynı olan kapı SABIR. Seni tebrik ediyor devamını bekliyorum...

 
Muhammet
kader
Tarih : 11-08-11

kaleminize sağlık. zarafetin en ince imbiğinden dökülen bir yazı. tebrik ediyorum. insanın hayatta hayırda ulaşmak istediği hedefleri vardır. bazı engeller sebebiyle yanlış anlaşılmalar sebebiyle ulaşamaz. hatta çok gayret sarfeder hedefe hep engellerle karşılaşır. işte bu noktada allah rasülünün hadisini anımsar: kaderi ilahi geldiği zaman yapılacak hiç bir şey yok. hayatın bam teli budur bence.yani o hedefi o arzuyu o isteği ahirete saklamak katbekat karşılığını ahirette görmek. yazı bana bunları hatırlattı.tekrar kaleminize ve yüreğinize sağlık diyorum.

 
yasemin
Zuhal hanımefendi yüreğinize sağlık
Tarih : 10-08-11

Sadece mukemmeldi ..

 
hatice kılınçer
dil olmak
Tarih : 10-08-11

farkedilmeyeni görmek, söylenmeyene dil olmak, unutulmuş olanı hatırlatmak... bu güzel hassasiyetleri hatırlattığınız için çok teşekkür ederim. Sizin gözünüzle görmek, sizin kelimelerinizle okumak, sizin elinizle dokunmak ne kadarda lezzetli... kaleminize yüreğinize sağlık

 
AHMET
ZARİFTEN ZARİF CÜMLELER
Tarih : 10-08-11

Zuhal Hanım kendine yakışan ince ruhlu cümlelerle örüyor hikâyesini. O, gecesi-gündüzü, maddesi-ruhu ile bizden biri. Hikayesinin de öyle olmasına bu yüzden şaşmamalı. Yazıya yazarın ruhu sinermiş; Zuhal Hanım'ın yazı ve hikayeleri bunun güzel örnekleri. Tebrik ediyor, devamını bekliyoruz.

 
YÜKSEK TOPUKLU RÜYALAR
Online Kişi: 14
Bu Gün: 102 || Bu Ay: 9.998 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.731 || Toplam Tıklanma: 52.181.695