ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / EDEBİYAT
Okunma Sayısı: 3541
Yazar: Mustafa Miyasoğlu
TÜRK ROMANINDA İDEOLOJİ

En geç ortaya çıkan roman türünün öteki edebiyat türlerinden farklı bir yönü var. Edebiliği daha çok anlattığı olaylar kişiler ve üslûpla ilgili bir mesele olarak değerlendirilirken, ele aldığı tarihsel dönem, sosyal ve siyasal çevre açısından da önemli olan romanların bir dünya görüşü ortaya koyduğu da görülür. O bakımdan roman türü öteki türlerden daha kolay bir geçişle dünya görüşünün politize olmasıyla ideolojik bir işlev de üstlenebilir.

Her devrin dünya görüşü romanlarda kendini tabii olarak gösterir. Esasen roman türü Batı Avrupa'da da Aydınlanma Düşüncesi'nin sözcüsü olarak ortaya çıkmıştır. Biz de bu düşüncenin egemen olduğu dönemde romana karşı alâka gösterdiğimiz için, Türk romanında dünya görüşü yanında ideolojik tavırlar da çok farklı biçimlerde görülür.

Tanzimattan sonra benimsediğimiz bu tür, bizde de öncelikle aynı düşüncenin taşıyıcısı olmuştur. Zamanla Osmanlıcılık, Batıcılık, Türkçülük ve Sosyalist dünya görüşünün sözcüleri romanda da görüldü. II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet'le birlikte değişen resmi ideoloji romanlarda yansıtıldığı için, Batıcılık ile birlikte Osmanlı hayatı küçümsenmeye başlandı. Bir dönem Köy Romanları, daha sonra Hidayet Romanları resmî ideolojiye karşı olan yazarların benimsediği bir tür oldu. Gerçekçiliğin her dünya görüşünün ifadesinde ve ideolojik tavırda yansıması, modernist ve post-modernist üslupların geleneksel hikâye diliyle buluşması şaşırtıcıdır.

Abdülhamid ve Servet-i Fünun romanları

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişten önce, Tanzimat dönemi romancılarının bu yabancı türün benimsenmesi için, dil ve anlatım olarak etkilendikleri yerli eserlerden yararlanarak kendi anlatı geleneğimizle ilgi kurdukları görülmüştür. Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi'nin romanları yanında, her biri birer romanı ile tanınan Recaizade Ekrem, Nabizade Nazım, Mizancı Murat ve Samipaşazade Sezai de romanlarında kendi dünya görüşlerini yansıtmışlardır. Bunların dil ve anlatım olarak başarılı oldukları halde, kendi anlatı geleneğimizle ilgileri olmadığı biliniyor. Bu romanların İkinci Abdülhamit döneminin kültürel gelişmesine katkısı her zaman üzerinde durulacak önemde olmuştur ama devrin sansürü yüzünden Jön Türk ideolojisine açıkça destek veremedikleri için bu romanlar pek de önemsenmemiştir...

Dünya görüşü bakımından Batılı hayat tarzını ve yenileşmeyi savundukları halde, Jön Türk ideolojisini açıkça desteklemediklerinden, İkinci Abdülhamit dönemi romanlarında ideolojik bir tavrın etkisi pek görülmez. Öte yandan, yerli hayat parçalarıyla ahlaki endişelerin ağır bastığı Ahmet Mithat Efendi'nin ideolojik tavırlara uzak romanlarının milli kültürümüzün gelişmesine etkisi oldukça önemlidir ama nedense bu husus yeterince anlaşılamamıştır.

Sultan II. Abdülhamit döneminin 33 yıl süren istikrarlı ve Batıcılık açısından baskıcı karakterinin tabii sonucu olarak, gelişmeye açık nitelikteki sosyal ve siyasal hayatla ortaya çıkan kültür ve sanat faaliyetleri, kısıtlı bir hürriyet atmosferinde oluşmuştur. Fakat bu dönemde Ahmet Mithat Efendi gibi hikâye ve romanın her türünü denemiş ve oldukça da başarılı örnekler ortaya koymuş bir romancı yetiştiği gibi, her biri birer romanıyla dikkati çeken Tanzimat ile Servet-i Fünun romancıları da bu dönemde eser vermişlerdir. Öte yandan, Abdülhamit dönemindeki gelişmeleri anlatan çok sayıda Türk romanı sonraki yıllarda yazılmış ve çok sevilmiştir. Halide Edip, Refik Halit, Mithat Cemal, A. H. Tanpınar ve Nahit Sırrı o devri anlatan romanlar yazmışlardır. Elbette bu romanlar da birer dünya görüşü ortaya koyar.

Servet-i Fünun dönemi Türk romancıları ise, gerek anlatı geleneğimizi ve gerekse üstat bildikleri Tanzimat dönemi romancılarını dikkate almadan, daha çok Fransız kültürü etkisinde eser vermişlerdir. Bu dönemin önemli romancıları olan Halit Ziya ile Mehmet Rauf'un eserleri, aslında sosyal ve siyasal atmosferi yansıtmayan, roman kahramanları birey olarak ele alan psikolojik romanlardır. Özellikle Aşk-ı Memnu ile Eylül adlı romanlar, bu dönemin bütün özelliklerini ortaya koymaktadır. Çağdaş Türk romanının bu iki romanla başladığı söylenir.

Bu romanların hepsinde de bir dünya görüşü var ama bu ideolojik tavırla görünmez.

İstiklâl Savaşı ve Anadolu romanları

Bunların hepsi de Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş dönemi romanları durumundadır. Bir geçiş döneminin romanları olarak gözden geçirdiğimiz örnekler, aslında Türk romanının da önemli eserleridir. Yakup Kadri'nin Kiralık Konak ile Sodom Gomore, Mithat Cemal'in Üç İstanbul ve Reşat Nuri'nin Yaprak Dökümü gibi romanları esasen Osmanlı toplumunun ahlâken çözülüşünü de ortaya koyarlar. Ayak sesleri işitilen yeni bir sistem arayışını ve Cumhuriyet'in insan tipini anlatan bu romanların yazarları için de çok önemli bazı özellikleri var.

Balkan Savaşı ile birlikte güç kazanmaya başlayan ve Servet-i Fünun şair ve yazarlarının kozmopolit tavrına karşı yerli ve milli bir tavır geliştirerek Milli Edebiyat düşüncesini savunan Ömer Seyfeddin ve arkadaşları, Batıcılık düşüncesinin tek yanlı örneklerle değil, daha farklı yaşama biçimleriyle ve tabii bize özgü bir hayat tarzını savunmuşlardır. Bu ülkücü tavır Namık Kemal'den güç alıyordu ama Mehmet Âkif ve Yahya Kemal'de daha farklı birer çerçeve kazandı. Bunların romandaki yansımaları daha sonra görüldü ve şehir kültürü oluştuktan sonra kendini gösterebildi. Bu arada pek çok ideolojik tavır da edebiyatın pek çok türünde olduğu gibi romanda da çok görülmeye başlandı.

Milli Edebiyat, İstiklâl Savaşı'ndan sonra kurulan Cumhuriyet'le birlikte farklı bir güç kazandı ve ideolojik edebiyat resmi ideolojinin toplum mühendisliğine hizmet eder hâle geldi.

Türk romanında İstiklâl Savaşı, daha savaşın içinde bile çok câzip bir konu olarak görülmüş, Halide Edip Ateşten Gömlek ve Aka Gündüz de Dikmen Yıldızı gibi romanlar yazmıştır. Reşat Nuri'nin Çalıkuşu'nda, Yakup Kadri'nin Yaban romanında İstiklâl Savaşı da önemli bir yer tutar. Ayrıca Kemal Tahir ile Tarık Buğra'nın bazı romanları da bu döneme ışık tutar. Meşrutiyet, İşgal Yılları ve İstiklâl Savaşı romanımız için zengin dönemlerdir ama o nispette de ideolojik yorumlara müsait bir malzeme sunmaktadır. Bu yüzden de yeterince iyi İstiklâl Savaşı romanı örneklerinin yokluğu söz konusudur.

Cumhuriyet döneminde yazılan bazı romanların doğrudan Anadolu'yu konu almaları, başlangıçta sadece İstanbul'da geçen olayların anlatıldığı roman türüne yeni bir açılım getirmiştir. Halide Edib'in Vurun Kahpeye, Yakup Kadri'nin Yaban ve Reşat Nuri'nin Çalıkuşu ile Yeşil Gece gibi romanları bunların başında gelir. Peyami Safa'nın bazı romanları da İzmit'e kadar Anadolu'ya açılır. Daha sonra Memduh Şevket Esendal ile Nahit Sırrı Örik'in Ankara'yı konu edinen romanlar yazdığını, Köy Enstitülü romancıların köye yönelişiyle doğrudan Anadolu romanları yazıldığını görüyoruz. Fakat bu romanların çarpık bir İstiklâl Savaşı ile Anadolu portresi çizdikleri bellidir. Daha sonra Köy Romanları böyle çarpıtmayı sürdürdü.

Bu arada, Köy Romancılarından farklı bir kaygıyla İstiklâl Savaşı'nı konu alan Kemal Tahir'in Yorgun Savaşçı, Samim Kocagöz'ün Kalpaklılar ve Tarık Buğra'nın Küçük Ağa adlı romanlarıyla Anadolu şehirleri ve köyleriyle yeniden gündeme gelmiştir. Sosyal gerçekçi, Milliyetçi ve İslâmcı yazarların her biri doğup büyüdükleri çevreyi anlatmışlardır. Bu eserlerin dil ve anlatım özellikleriyle edebî roman geleneğimizin çizgisinde bazılarının ideolojik tavrı vardır, bazılarının da pek yoktur.

Kısacası, romanda dünya görüşüne iyi bir romanın olmazsa olmazı olarak bakarken, romanda ve genel olarak edebiyatta ideolojinin sanatçının ve okuyucusunun hayal gücüyle birlikte her türlü hürriyetini kısıtladığını düşünüyoruz. Sonucu önceden belli tezleri bir hikâye gibi herkese okutma imkânı yoktur ve bir sanat eserinin insanları kandırmaktan çok inandırmayı hedef edinmesi gerektiği ortadadır. O yüzden, edebiyatı bir toplum mühendisliğinin çok etkili aracı gibi görenler, eğitimi de edebiyat gibi sanal dünyalar oluşturmayı hedef alan bir propaganda aracı gibi görürler. Böylece yalnız eğitim çağındaki gençliğe ve içinden çıktıkları topluma değil, bütün insanlığa da yalan söylemeyi marifet bilirler. Bunun da elbette hiçbir estetik yanı olmadığı gibi etik ve insani yanı da yoktur. Böyle ideolojik tavırlar, kötü politikalardan ibarettir ve edebiyat ise her şeyden önce bir güzel sanat faaliyeti olarak samimi ve insani bir keşiftir. Roman için de bundan başka türlü bir tavır düşünülmesi mümkün değildir...

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Miyasoğlu
24-04-11
E mail: milligazete.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRK ROMANINDA İDEOLOJİ
Online Kişi: 16
Bu Gün: 4 || Bu Ay: 10.251 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.364 || Toplam Tıklanma: 52.192.745