Kategori : TEFEKKÜR / İNSAN VE TEFEKKÜR | Okunma Sayısı: 2877 |
Gidişât
Bozuk saat bile günde iki defa doğru’yu gösterirmiş ya. Bizim müşavirler o kadarını olsun yapamıyorlar.
“Evet efendim, isabet buyurdunuz efendim, devam edin efendim, aslansınız – kaplansınız efendim…” Hep böyle, daima böyle.
Doğrular ne olacak? Kim söyleyecek onları?
Bir kere de sen söyle be kardeşim.
Yırt şu gaflet perdesini, bir sürpriz de sen yap! Doğru’yu ifade etmenin binbir biçimi var. Sen binbirinciyi seç. Ona da râzıyız.
Yok. Pırpırı sönmüş adamın. Ruhsuz gözler, sırıtkan bir çehre, pişkin tavırlar; bomboş bakıyor… Otomatik pilota bağlanmış bir uçak gibi sabit bir rota üzerinde öylece gidiyor…
Şartlar umurunda değil! Dişinin sinirini öldürtür gibi, şahsiyetinin irâde merkezini iptal ettirmiş.
Ne çektiysek, bu tiplerin yüzünden çektik…. Öyle de bereketliler ki; mantar gibi bitiveriyorlar, sarmaşık gibi dolanıyorlar. Kurtulamazsın, arınamazsın… Devirler kapanır devirler açılır, her şey yeniden kurulur; ama onlar eski yerlerini yine alırlar.
Hakîkat sevgisi, şahsiyet sâhibi olmanın fazîletli netîcelerinden biridir.
Şahsiyet sâhibi olanın yüreğinde, “hakîkat sevgisi” hiç sönmez, hiç susmaz.
Doğru mu bu, yanlış mı?
Gel, konuşalım – inceleyelim – araştıralım – değerlendirelim. Aklımız var, ölçülerimiz var, bilgilerimiz var.
İnatlaşmaya, çekişmeye mahal yok.
Benim düşüncem yanlışsa; îzah et, ispat et, tenvir et, döneyim. Ama seninki yanlışsa, bana îzah – ispat – tenvir fırsatı ver…
NOT: Vurgular bize âittir. (Doğruluş)
Yazar: Ahmed Selîm |
17-08-09 |
||
E mail: ethem92@mynet.com | Tweet | ||