Kategori : İKTİBAS / ÇARPIK VAZİYETLER | Okunma Sayısı: 2241 |
Türkçe bilen mi? O yok işte!
Geçtiğimiz günlerde “İletişim Fakültesi”ne gittim...
Bir internet sitesini yöneten dostumun “iletişim öğrencilerinden ve mezunlarından” kalabalıkça bir grubu işe almak istediğini söyledim...
Yetkili arkadaşlardan biri sordu:
“Şartları neler dostunuzun?.. Ne gibi özellikler arıyor?..”
Özellikler mi?..
Tek bir özellik:
“Türkçesi iyi olsun yeter!..”
Ne basit bir talep değil mi?..
Hayır, değilmiş!..
Cevap aynen şu oldu:
“O özelliğe sahip bir öğrenciyi veya mezunu bulmak çok zor!..”
Yani?
İletişim mezunları arasında “Türkçe bilen” çok az!..
“Türkçe bilen” den kasıt, beline vura vura meram anlatan değil tabii.
Türkçe ve Türkçeleşmiş kelimeleri iyi bilecek.
Cümle yapısını iyi bilecek.
Bitişik yazılması gereken “de” ile ayrı yazılması gereken “de”yi ayırt edebilecek.
“Ki”leri bile yanlış yazmayacak.
Bir “trafik kazası”nın ne zaman, nerede, hangi şartlarda meydana geldiğini, sebep ve sonuçlarını şöyle onbeş yirmi satırda ifade edebilecek.
Doğru, anlaşılır bir şekilde ifade edebilecek.
İlköğretim beşinci sınıf sonunda halledilmesi gereken meseleleri üniversiteye bırakmamış olacak.
İşte böyle genç yok!..
Ya da “yok” gibi!...
Ah şu internet, ah şu televizyon...
Bir de “her sınıfa kablosuz bağlantı”yı, hedef olarak önümüze koyarlar!..
Şu Kürtçe-Türkçe tartışmasını bırakın...
Anadil “Türkçe” olmuş, anayasanın her tarafı “Türkçe’nin anlam ve önemi” ile dolmuş neye yarar?..
Sen okullarda öğretemedikten, çocuklarına veremedikten sonra...
Öğretmen mektuplarının bile her cümlesinde bir “facia” olduktan sonra!..
Yazar: Serdar Arseven |
28-01-11 |
||
E mail: habervaktim.com | Tweet | ||