ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 88
Yazar: Vural Çakır
Sahiplenemediğimiz Gençliğin Yeni Sahibi: Popüler Kültür

Günümüzde popüler kültür olarak da tanımlanan moda; 1800’lü yılların sonlarına doğru ilk olarak Amerika’da ortaya çıktı, sonra da Avrupa’da yaygınlaştı. Moda kavramı başlangıçta çoğunlukla giysi tasarımını ifade ediyordu. 1900’ yılların başından itibaren ise özellikle Batı’nın kendi kültürünü yaygınlaştırmak ve ekonomik üstünlüğünü pekiştirmek için farklı alanlarda da kullandığı önemli bir olgu haline geldi. Tasarımı ve çıkış noktası Batı olduğuna göre, onların değerlerine, beklentilerine göre şekillenmesi de normal karşılanmalıdır.

İnsanların ekranla tanışmasını takip ederek hayatın her alanında ve neredeyse her evde hissediliyor popüler kültür. Özellikle dijital ekranlarda yayımlanan dizi ve programlarla insanlar modayla tanıştırılıyor, modaya uygun yaşamaya alıştırılıyor. Hatta azımsanmayacak bir kitle -başkalarıyla bu duygularını paylaşmasalar da -modayı takip edemediğinde kendisini değersiz hissediyor. Popüler kültür bir bakıma bize şunu söylüyor: “Sen artık sadece sen değilsin, ben nasıl olmanı istersem sen osun. Neyi nasıl yiyeceğini ben belirlerim. Sana neyin yakıştığına; ne yaptığında modern, çağdaş olduğuna; nasıl davrandığında gerici, çağdışı, barbar olduğuna ben karar veririm.”

Bu sese kulak vererek denilenleri yaptığında gerçekten çağdaş olacağına inanlara da direnmeden gereğini yapmak düşüyor. Bu arada popüler kültür takipçilerine; hangi marka giysiyi, eşyayı kaç paraya nereden alacaklarını; vücudunun neresinin kapanıp neresinin açıldığının bir öneminin olmadığını; bedenin kendisine ait olduğunu ve istediği gibi kullanabileceğini, sergileyebileceğini de öğretiyor.

Bu satırlar abartılı gelebilir. Ancak çevreye bakıldığında, ifade etmeye çalıştıklarımızdan daha fazlasının yaşandığı görülecektir.

Artık şunu biliyoruz: Özellikle sosyal medyayı ve iletişim araçlarını daha etkili kullanan; yaşları gereği değişime, yeniliğe ve farklı olana karşı daha ilgili olan çocuklar ve gençler popüler kültürden daha çok etkileniyor. Tüketim ikonlarının “Bunu almazsan, böyle davranmazsan, şunu giymezsen kimse seni önemsemez, toplumun dışında kalırsın; özgür davran…” dediği gençler popüler kültürün dümen suyuna çabucak girebiliyorlar.

Popüler kültürün kendi değerlerini yok saymasına direnç gösteren ya da seçici davranan bazı ailelerle çocuklarının arası açılıyor. Ailelerinin güvenli yörüngesinden çıkan çocuklar, gençler de; hayatları hiç umurlarında olmayan, onları sadece “tüketici” ve “kültürel sömürü” aracı olarak gören popüler kültürün finansörleri ve ikonlarının çizdiği yoldan gidebiliyorlar.

Başta anne-baba olmak üzere aile büyüklerinin örnek davranışlarını ve değerlerini benimseyen çocuklar “tutucu” ve “ana kuzusu” oluyorlar. Ancak Popüler kültürden yana tarafını seçen bizim aile yapımız içinde el bebek, gül bebek yetiştirdiğimiz çocuklar popüler kültürün ikonlarına kayıtsız şartsız tabi olduklarında “özgür” ve “modern” olduklarına inanıyorlar.

Hayran oldukları moda ikonları uğruna evden kaçanlar, anne-baba olmak üzere aileyi yok sayanlar; üzerine titrenen değerleri ayaklar altına alanlar bizim çocuklarımızın arasından çıkıyor. Sayıları da gün be gün artıyor.
Bu sadece bizim yaşadığımız bir durum değil. Kültürel sömürüye karşı kendi medeniyetinin ve değerlerinin temsilcisi olmayı amaçlayan milletler başta olmak üzere, herkesin belirli oranlarda etkilendiği bir süreç.

Son zamanlarda giyim tarzıyla birlikte; müzik, dans, popüler olmaya yönlendiren yarışmalar, ikonların yaşadığı ışıltılı hayat ve onların “bu daha iyi, mutlaka sende de olmalı” dedikleri eşyalar çocukları, gençleri daha çok etkiliyor. Özendirilen eşyaları almak, hayaranlık duydukları ikonlara benzemek için her yola başvuruyorlar.

Özenle pazarlanan bu kültür özellikle 8-18 yaş aralığındaki çocukları hedef alıyor ve kız çocuklarını daha fazla etkiliyor. Son zamanlarda K-Pop olarak bilinen Güney Kore pop müziği başta olmak üzere birçok grubun; özellikle geçeri cinsiyetsizleştirmek, cinsiyete bağlı rolleri ve aile ilişkilerini, mahremiyeti yok saymak gibi bir amaca hizmet ettikleriyle ilgili ciddi araştırmalar ve yayınlar var. Ülkemizin önemli Tıp Fakültesi hastanelerinin birisine cinsiyet değiştirmek için başvuran 12-18 yaş aralığındaki çocukların sayısı “yok artı” dedirtecek cinsten. İsimlerini çoğu da Anadolu’da yaygın olarak kullanılan isimler. Yani isimler Anadolu kültürünün ürünü. Ama çocuklar sömürge kültürünün hayranı. Kendi kültürünün ve değerlerinin güvenli yörüngesinden çoktan çıkmışlar.

Profesyonel bir şefin hazırladığı sunum tabağının şekli birçok insanın dikkatini çekebilir. Ancak kullanılan malzemelerin niteliği ve hazırlanışı ayrıntılı olarak bilinse ve yemek tadılsa, görüntüden hoşlanan insanların bir kısmı bu gösterişli yemeği beğenmez. Hatta bazıları malzeme içeriğini ve tadını tiksindirici bulunabilir.
Belli dönemlerde özel projeler olarak kullanıma sokulan müzik, dans, moda gibi unsurlar da şef tabağı gibi sunulur. Ancak tabağın hazırlanışı, kullanılan malzeme, ortamın temizliği, amacı ve tadı konusunda bilgi sahibi olamazsınız. Görüntüsü size cazip gelir. İstenen şudur: Görüntüyü taklit et, yeter.

Popüler kültür de böyle bir mantıkla sunuluyor gençlere. Bunda başarısız olduklarını da söyleyemeyiz. Kendi değerlerini çeşitli nedenlerle içselleştire(e)memiş azımsanamayacak oranda çocuğumuz, özellikle kız çocukları hayranlıktan öte bir tutkuyla izliyor popüler kültürün ikonlarını. Her davranışlarını emir gibi benimseyip taklit etmeye çalışıyorlar. Onlar için artık rol model, gösterişli ambalajlarda sunulan ve yıldızları proje sahiplerince parlatılan popüler kültürün vitrinindeki mankenleri. Bazen genç kızlar tutkuyu o kadar ileri götürüyorlar ki, bir yolunu bulup hayranı oldukları ikonlara ulaşmanın yolların arıyorlar.

Ancak şunu ne yazık ki çoğu bilmiyor: Ulaşmaları mümkün değil. Bu yol onları yutacak ve insan olduklarına pişman edecek tuzaklarla dolu. Hadi diyelim birçok diyet ödeyerek ulaştılar. Kendilerini canlarından öte seven anne-babalarını yok sayarak, terk ederek ulaştıkları ikonlar yüzlerine bile bakmayacak, onları “insan” yerine bile koymayacaktır.

Aslında soruna sadece moda, müzik ve dans tutkusu olarak bakılmamalıdır. Yapılmak istenen, gençliğin kültürel genleriyle oynamaktır. Gençliğin “yenilik” ve “değişiklik” taleplerinin gölgesinde yerleşik değerleri ve geleneksel kültürü reddederek takındıkları aykırı tavrı “özgürlük” kavramıyla masumlaştırmaktır. Bu çaba ilk değildir, son da olmayacaktır.

Kültür istilası dün başka ikonlarla yapılıyordu, bugün başka akımların öncülünde yapılıyor, yarın da başka başka projelerle karşımıza çıkacaktır. Sorun; onların bu projelerle gençlerimizin kültürel kodlarıyla oynama isteklerinden çok; bizim çocuklarımızda değerlerimizin kodlarını oluştur(a)mamamızdır. Burada da her zaman geçerli toplumsal bir gerçek karşımıza çıkarıyor: Hayat boşluk kabul etmiyor. Verimli topraklarda sağlıklı fidanlar yetiştiremezsek, o alanları çer çöp dolduruyor. Sonra da onları temizle temizleyebilirsen.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Vural Çakır
08-03-24
E mail: insaniyet.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Sahiplenemediğimiz Gençliğin Yeni Sahibi: Popüler Kültür
Online Kişi: 17
Bu Gün: 128 || Bu Ay: 9.790 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.181 || Toplam Tıklanma: 52.173.412