ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 188
Yazar: İsmail Aydoğan
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM SEKÜLERİZMİ YAYGINLAŞTIRIR

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM SEKÜLERİZMİ YAYGINLAŞTIRIRÜç mesele

Milli Eğitimin önceki Bakanından kalma köy yaşam merkezleri, meslek eğitim merkezleri ve okul öncesi eğitimi yaygınlaştırma uygulamalarını yeniden ele almak gerek. Milli Eğitim Bakanlığı, 2021 yılında, köy ve benzeri yerleşim yerlerinde ana sınıfı açılmasına ilişkin düzenleme yaparak gerekli olan öğrenci sayısını 10’dan 5’e düşürdü. Ardından, 7 ay sonra, Temmuz 2022 yılında, Tarım ve Orman Bakanlığıyla gerçekleştirilen projeyle kullanılmayan köy okulu binalarını, köy yaşam merkezleri haline getirdi. Buraları ihtiyaçlar doğrultusunda anaokulu, ilkokul, kurs merkezi, kütüphane; matematik, doğa, bilim ve tasarım gibi farklı alanlarda hizmet veren atölyelerle gençlik kampları gibi eğitsel ve sosyal etkinliklerin yapılacağı alanlara dönüştürmeyi hedefledi. Görünürde hayli mantıklı olan bu faaliyetlere okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak da eklendi. Bu nedenle 2022 öğretmen atamalarında tarihte görülmemiş bir şekilde bir alana, okul öncesi öğretmenliğine, 7500 kontenjan ayrıldı. Görüldüğü gibi dönemin MEB’inin eğitimin sorunları olarak gördüğü şeyle, UNESCO’nın, UNICEF’in ya da herhangi bir Avrupa ülkesinin gördüğü şey aynı şeyler. Öyle ki 20.yüzyılın ilk yarısında yapılan toplum mühendisliğinin benzerini yaptıklarının farkına bile varamadılar. Oysa köy yaşam merkezlerinin amaçlarıyla 1932 yılında kurulan Halkevlerinin amaçları oldukça benzer. Zeki Arıkan imzalı “Halkevlerinin Kuruluşu ve Tarihsel İşlevi” başlıklı bir makale halkevlerinin amacını şöyle belirtiyor:

 “Halkevleri, Cumhuriyet döneminde ülkenin sosyal ve kültürel kalkınmasında, Cumhuriyetin getirdiği değerlerin geniş halk kitlelerine ulaşmasında son derece önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Bu evler ve daha sonra kurulan odalar sayesinde Anadolu’nun kent, kasaba hattâ köylerine kadar çağdaş bilimin ışığı sızabilmiş, yurdun her köşesinde çıkan halkevi dergileri de bu ışığın taşıyıcıları olmuşlardır. Tarih, edebiyat, güzel sanatlar, folklor gibi alanlarda Halkevlerinin yürüttüğü çalışmalar, ulusal değerlerimizin yalnız günümüze değil, yarına da aktarılmasında büyük ve tarihsel bir görevi yerine getirmişlerdir.”

MEB’in köy yaşam merkezlerinin amacını belirttiği yazıda ise şöyle yazıyor (https://www.meb.gov.tr/meb-ile-tarim-ve-orman-bakanligi-arasinda-koy-yasam-merkezleri-is-birligi-protokolu-imzalandi/haber/28027/tr):

“Köy yaşam merkezi, ihtiyaçlar doğrultusunda anaokulu, ilkokul, kurs merkezi, kütüphane ve matematik, doğa, bilim ve tasarım alanlarında hizmet veren atölyelerle gençlik kampları gibi eğitsel ve sosyal etkinliklerin yapılacağı alanlara dönüşürken çocukların ve ebeveynlerin aynı çatı altında eğitim ve üretim süreçlerine katılmalarını sağlıyor. Çocukların eğitim alırken deneyimli yetişkinlerle buluştuğu, kültür transferi yapıldığı bir mekân hâline gelen köy yaşam merkezleri, yaşam boyu eğitim anlayışının da en önemli adresleri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.”

Bu iki paragraf arasında hiçbir fark yok aslında. Çünkü her iki paragrafın paradigması benzer, hatta aynı: Modern, batılı ve çağdaş yaşamın halka ve insana belletilmesi. Fark gibi görünen şeyler, zamansal dilden kaynaklanan nüanslar. Buradan çıkan sonuç şu: Aynı paradigmada kalmak kaydıyla her türlü yenilik rahatlıkla eğitim sisteminde yerini bulabiliyor, özendiriliyor, mantığa büründürülüyor. Mesela seküler ve sömürgeci batılılar gibi okul öncesi eğitimi geliştirmek hedefleniyor. Okul öncesi eğitimi özendirmek için yemek verilmesi ise israftan başka bir şeyle açıklanamaz. Okul öncesi eğitimi geliştirmekle kendi kültürümüze uygun bir şekilde anne-çocuk birlikteliğini desteklemek, kerhen çağdışı olarak nitelenmiş oluyor. Oysa kültürel düşünerek çocukların yedi yaşına gelinceye kadar anneleriyle birlikteliğini artırmanın yolları düşünülmelidir. Böyle yapmayıp anne-kız okula, haydi kızlar okula, baba beni okula gönder gibi projelerle, değerler eğitimi adı altında kimliksiz bir müfredat oluşturmakla işlerin hallolacağı düşünüldü. Zorunlu eğitimi kaldırmayı düşünmedikleri için meslek eğitim merkezleri, açıköğretim lisesi gibi okullar devreye girdirildi.  Halen de bu uygulamalar devam ediyor.

MEB’in köy yaşam merkezleri projesiyle okul öncesi eğitimi geliştirme projesi seküler yaşamı doğrudan pekiştiren projelerdir. Meslek eğitim merkezleri uygulaması da seküler yaşamı destekleyen bir projedir, ancak, diğer ikisinden farkı bir meslek edindirme yoluyla, dolaylı olarak, seküler yaşamı pekiştirmesidir. Beceri kazandırmak yahut bir meslek edindirmek tek başına iyi görünebilir ama bu tür “iyi” uygulamaların gerçeğin üstünü sımsıkı örtmek gibi bir özelliğinin olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca bu okullara giden ya da gitmek zorunda olan çocukların hem ekonomik olarak düşük düzeydeki ailelerin çocukları hem de akademik olarak en alt seviyede olan çocuklar olmaları ise ayrı bir garabet. İyilikle gelen sınıfsal yarıklar kalınlaşacak bu gidişle. Bu uygulamayla fen lisesi gibi okullarda okuyan ve başarılı olan öğrenciler daha başarılı olacak ve üst segmentlerde çalışacaklar; Anadolu ve meslek lisesi gibi okullarda okuyan akademik olarak daha başarısız olan öğrenciler ise alt segmenlerde çalışmaya devam edeceklerdir.  Böylece fırsat ve imkân eşitsizliği daha da artacaktır. İngilizler, sömürgeciliği açıkça yaptığı yıllarda, Kenya’lılara mesleki eğitim vererek, onların kendine gelmelerini engel oluyordu. Kenyalılar bir meslek öğrendiklerini sandılar. Ama efendilerinin kurduğu uygarlığın, yani kapitalizmin sadece birer dişlisi olduklarını anladıklarında her şey için çok geçti. Öte yandan devleti yönetmek yine İngilizlere yahut asimiladoslara kalıyordu. Örtük sömürgeciliğin hüküm sürdüğü şu günlerde Kenyalılar hala özgür değiller. Yani bir meslek sahibi olmak, tek başına yeterli bir şey değildir insan için. Kendi kültürünü ve ahlakını düşünme biçimi haline getirmeyen tüm uluslar, toplumlar, kuşkusuz köledirler. Yani kültürünüze uygun bir düşünme biçimine sahip olmazsanız, meslek sahibi de olsanız kölelikten kurtulamazsınız.

Özetle; asıl sorunun üstüne gitmedikten sonra yapılan her şey seküler eğitimin ve yaşamın ömrünü uzatacaktır. Bu nedenle eğitimi kültür temelli hale getirmekten başka çaremiz yok. Çünkü bizim para kazanan insanlara değil, helal para kazanan insanlara ihtiyacımız var.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İsmail Aydoğan
11-09-23
E mail: maarifinsesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM SEKÜLERİZMİ YAYGINLAŞTIRIR
Online Kişi: 20
Bu Gün: 172 || Bu Ay: 10.068 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.893 || Toplam Tıklanma: 52.184.156