ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 177
Yazar: D. Mehmet Doğan
DİLİMİZ DİLİM DİLİM

DİLİMİZ DİLİM DİLİM Dil Kurumu yine bir sakilliğe imza attı. Bir türlü imla meselesini halledemeyin kurum, imlayı bıraktı “yazım”a geçti. Yazım meselesi de halledilemedi. Yine bir sürü “yazımlar” icad etmişler. “Horon vurmak” demeyecekmişiz, “horon tepmek” diyecekmişiz! Milletin işine ne karışıyorsun? Sen milletten hiza tutacaksın. Millet “horon etmek” de der, “horon oynamak” da. Ayrıca “horon vurmak” horon havası çalmak demek de olabilir. Yani sazlarla ilgili bir deyim olarak da kullanılabilir. 

Bu vesile ile eski bir yazımızı tekrar yayınlıyoruz.

*

Dil insanın kendisidir, insan diliyle vardır. Dil dünyadaki yerimizi tayin eder. Dil bizi sadece konuşturmaz; yazmak da bir konuşma/anlatma biçimidir. Düşünmek dille mümkündür, hâfıza dille mümkündür. Şahsiyet dille mümkündür; hafızası olmayanın şahsiyeti olmaz. Dilini kaybeden kendini kaybeder, kişilik meselesi ile karşı karşıya kalır. Hafıza kaybı, söz kaybı, kelime kaybı ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açar.

Yazılan, konuşulan bir dil yok olmaz. Fakat bazı durumlarda daralır, gücünü kaybeder, hatta bozulur. Bir dilin sâbiteleri büyük yazarlarıdır, onların büyük eserleridir. Dili en iyi onlar kullanırlar, ifade gücünü onlar yükseltirler. Onlara bakarak dilimizi daha iyi anlarız.

Dillerin kendilerine mahsus yapıları vardır, sözler nasıl peş peşe dizilir, nasıl cümle kurulur? Kelimelerin cümle içindeki yerleri, rolleri nedir? Bütün bunları bilmek, öğrenmek faydalıdır, fakat hiçbir dil kaideleri ezberlenerek öğrenilemez. Dil kuralları sıkıcıdır, öğrenilmesi, akılda tutulması zordur. Talebenin her kademede en çok kaçmak istediği ders dilbilgisi dersleridir. Bir dil esas olarak konuşarak ve yazarak öğrenilir.

Dilimizin son yirmi-yirmi beş yılda, ciddi bir zafiyet geçirdiği her geçen gün daha görünür hale geliyor. Kelimelerimizi kaybediyoruz. En başta “kelime”yi kaybetmek üzereyiz. Bir kelimenin kaybı, dil tarihimizin yapısından bir taşın düşmesi gibidir. Eğer bu kelimeyi büyük edebiyatçılarımız kullanmışsa, onların eserinin anlaşılmasının önüne yeni bir engel konulmuş demektir. Büyük yazarlarımızı okumak, onların kelimelerinden vazgeçmemek, onların dil ve üsluplarını örnek almak dilbilgisi, gramer kitapları okumaktan daha faydalıdır.

Türkçeye geçmiş dönemde tarihimizin akışı doğrultusunda başka dillerden bir hayli kelime girmiştir. İslamiyet dolayısıyla Arapçadan, edebiyat dolayısıyla Farsçadan. Buna karşılık bilhassa Farsçada çok sayıda Türkçe kelime vardır (on binden fazla olduğu belirtiliyor). Arapçada da küçümsenmeyecek sayıda Türkçe kelime var, hatta ekler var. İslâm medeniyetinin taşıyıcı üç dili arasında asırlar boyunca alışveriş olmuştur. Bu her üç dilin de zenginleşmesi ve gelişmesinde bu alışveriş rol oynamıştır.

19. yüzyılın sonunda bilhassa gazetecilik dilde ciddi bir değişime ve sadeleşmeye yol açmıştır. 20. Yüzyılın başında yeni lisan hareketi Türkçeyi daha sade hale getirmiştir. Erken yaşta vefat eden büyük yazarımız Ömer Seyfeddin’in bu tabii sadeleşme akımında önemli rolü olmuştur.

Sadeleşme tabi seyrinde ilerlerken Türkçe dil devrimi ile ciddi bir yatak değiştirme zorlamasıyla karşı karşıya kaldı. Günlük dilin kelimeleri dahi değiştirilmek istenmiştir. Tarama Dergisi’nde yer alan kelimeler akla ziyandır. Bu keskin tavır, önce yumuşatılmış, 7-8 bin kelimelik dil kılavuzları yayınlanmıştır. Halka her gün muhatap olan gazeteciler ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Bazı ünlü yazarlar yazılarını bildikleri gibi yazmışlar, gazete musahhihleri onların yazılarını arıdile çevirerek gazeteye koymuştur. Bu çıkmazdan ancak 5 yıl sonra çıkılmış bu seferde ifrattan tefrite varılmıştır: Önce bütün kelimelerin öztürkçesi uydurulurken bu sefer de Güneş dil teorisi ile bütün dillerin esasının Türkçe olduğu iddiası yükseltilmiştir.

İşte bazı “türkçe” kelimeler: Kapital, koni, virgül.

Kapital “kapmak”tan! Koni, “huni”den. Virgül “irkil”den!

Mustafa Kemal’in Güneş Dil Teorisi’ni 1936’da dil devrimiyle ortaya çıkan karmaşayı önlemek için benimsediği anlaşılmaktadır. Onun ölümünden sonra Güneş Dil Teorisi terk edilmiş, arıdile dönülmüş, İnönü döneminde hem Türkçe Sözlük, hem Felsefe ve Gramer Terimleri bu şekilde hazırlanmıştır. Dilde arılaştırmacılık Türkçeye büyük zarar vermiştir ve vermeye devam etmektedir.

Bir dilin kelimelerinin doğru bilinmesi ve kullanılması eskiden imla dediğimiz yazımla ilgilidir. Türkiye’de asıl mesele imla konusunda, yazım konusunda bir türlü bir karara varılamamasıdır. Harf inkılabının üzerinden 90 küsur sene geçti hâlâ Latin harflerinin imlâsı istikrara kavuşturulamadı. Bunun asıl sebebi, dil konusunda resmi otorite olarak kabul edilen Dil Kurumu’nun kararsızlığıdır. Bugüne kadar yayınlanan imla kılavuzlarında, bazı harflerin, işaretlerin kullanılmasında istikrar sağlanamamıştır. İnce sesler, uzun sesler, sert sesler, yumuşak sesler…Yabancı isimlerin yazılışı. Bunlar habire değiştiriliyor. Önemli bir mesele de inceltme işareti olarak kullanılan, şimdi şapka deniliyor, işaretin iki amaçlı kullanılması.

Bâkî denildiğinde, büyük çoğunluk, bunu inceltme işareti gibi anlıyor ve ince okuyor. Halbuki bu uzatma maksatlı konulmuştur. Aynı durum farklı bir sebeple bekâ’da da yaşanıyor. Bekâda sona konulan işaret de uzatma maksatlıdır. Birçok ünlü şahsiyet bunu ince “beka” diye okuyor. Bu kelimenin aslında kaf harfi var, kalın okunması gerekir. Kef olsa idi, ince olurdu. Kaf kef meselesi, he, ha, hı meselesi, t, tı, zı meselesi…Bunlar bir türlü çözülemedi.

Türkçe uzun bir tarihi süreç ve geniş bir coğrafyada yaygınlık dolayısıyla farklı lehçelere, şivelere ayrılmıştır. Hatta bazılarında kopuş farklı bir dil sayılabilecek noktalara varmıştır. Bu sebeple Türkçenin 200 milyondan fazla insan tarafından konuşulduğu iddiası çok da tutarlı değildir.

“Türkçe” münhasıran Türkiye’de konuşuluyor. Kıbrıs, Balkanlar Türkiye Türkçesi konuşuyor. Irak Türkmenleri de bu sahaya dahil edilebilir. Aşağı yukarı 85-90 milyonluk bir kitle. İkinci halka Azerbaycan’dır, Türkiye Türkçesine en yakın olan şive bu ülkede (İran Azerbaycanı dahil) konuşulur. Azerbaycan devleti resmi dilini “Azerbaycan dili” olarak tanımlıyor, Türkçe demiyor. Ama İran Azerbaycanında “türkî” yani Türkçe deniliyor.

Türk dilli halklar, yani Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tataristan, Başkırdistan, Uygurlar ve daha az nüfuslu topluluklar tarihi olarak Türkçe dairesi içinde bulunuyorlar. Fakat bunlara sorulsa ki, sizin diliniz Türkçe mi? cevap olumlu olmaz. Kimi Türkmence der, kimi Özbekçe. Temel aynıdır fakat, elbette farklılıklar vardır. Bazen aynı kelimeyi kullanırız, manaları farklıdır. Bu fark nereden kaynaklanır? Tarihten kaynaklanır. İki temel lehçeden oğuzca ve kıpçakcadan kaynaklanır. Batı Türkçesi oğuzcadır, doğu Türkçesi kıpçakça, Kuzey de öyledir. Türkçenin eskiden iki yazı dili vardı: Batı Türkçesi Osmanlı Türkçesi, doğu Türkçesi Çağatayca. Sovyet döneminde uygulanan politikalarla yazı dilleri çoğaldı. Şiveler, lehçeler arasındaki farklar arttı. İki yüz milyonluk Türk dilli halkın ortak bir lehçede birleşmesi mümkün olsa idi, ne güzel olurdu.

Özbekistan cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi, konuşması tercüme edildi!

20. yüzyılın başında Türk dünyasında alfabe birliği ciddi bir yakınlık sağlıyordu. Arap alfabesi fonetik bir alfabe olmadığı için yazılış aynı kalıyor, okunuş değişebiliyordu. Şimdi Latin alfabesine geçen Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’da telaffuz farkları yazılışa yansıtıldığı için ciddi farklar ortaya çıkıyor.

Türk dünyasıyla ortak kelimeler Türkiye’de uygulanan dil devrimi ile büyük zarar gördü. Bizim terk ettiğimiz mektep, maarif, muallim, talim, tedris… gibi kelimeleri onlar kullanmaya devam ederken biz terk ettik. Böylece müşterek dil zeminimizi tahrib ettik.

Bugün dilimize musallat edilen sentetik kelimeler ciddi bir mesele haline gelmiştir. Türkçe köklerden yapılmayan veya türkçe eklerle yapılmayan kaide dışı kelimeler giderek yaygınlaşmakta ve binlerce yıllık köklü türkçe geri plana düşmektedir.

Bilişsel, doğa, örgüt, olanak/olanaklılaşmak, olanıklılaştırılmak, olanaklıslaştırılmak, sözcük, mutlulukla, mutsuzlanmak, mutlulanmak, ussal, ussallık!

Neden, düşün, bulaş! O kadar çok ki!

Sel sal ekleri.

Dışsal etken, dış etken! Taktiksel başarı-taktik başarısı. Vergisel kısıtlamalar, vergi kısıtlamaları, niteliksel-nitelikli, toplumsal destek-toplum desteği Durumsal, yüreksel, gensel…

Kumral, kumsal, uysal bunların hiçbiri, nisbet ifade etmiyor.

"Türkçedeki -sal/-sel eki bu birleşik biçimi ile, isimden isimciller türeten bir ek niteliğindedir. Aslında pek seyrek olan örneklerin hiçbirinde de onun "nispet" görevi yüklendiği görülmemiştir. Günlük gazetelerde ve dergilerimizde sık sık rastladığımız geleneksel, dinsel, kişisel, düzlemsel vb. yeni eklerde ise bu ek, hep Arapça an'anevî, ilmî, şahsî, tarihî kelimelerine karşılık olan birer nispet görevindedir. Bu durum gösteriyor ki, Türkçe bir kalıba yabancı asıllı bir görev oturtuluvermiştir. Demek oluyor ki, bu kelimeler dışı yerli içi yabancı birer kuruluştadırlar."

Doğru Türkçe bunu güzel Türkçe olarak okuyalım. Güzel Türkçe için temel edebiyat metinlerini okumamız şart. Yunus’dan, Dede Korkud’dan divanlardan, halk aşıklarından, 19. Yüzyıl sonrası büyük yazarlarımızdan temel eserleri okumak, anlam alanlarına girmeye çalışmak mecburiyetindeyiz. Bu arada Âkif’i, Ömer Seyfeddini, Refik Halit’i, Yahya Kemal’i, Memduh Şevketi, Necip Fazılı, Tanpınar’ı, Sait Faik’i, Kemal Tahir’i, Tarık Buğrayı Türkçenin son yüzyıldaki diğer büyük ustalarını mutlaka okuyup, onların kelime haznesine sahip çıkmalıyız.

Bunun dışında, Nihad Sami Banarlı’dan Türkçenin sırları ve İsmail Habip Sevük’ten Dil Davası kitapları mutlaka okunmalı.

Bizim bazı kitaplarımızın konuyla ilgili onların da isimlerini zikretmek istiyorum: Bir lügat bulamadım, Yüzyılın soykırımı, Devlet Sözlük yazar mı, Kelimelerin seyir defteri, Söz okyanusunda yolculuk, Türkçenin cenaze töreni.

Türk Dil Kurumu’na söyleyeceğim bir şey yok. Onlar sustuğu için biz konuşuyoruz.

Bu konular kurumun sahasına girmiyor! Kurum’da işler tıkırında, Türkçe külliyen ortadan kalksa onlara bir şey olmaz. Türkçe olmasa ne gam, “kurum”u bize yeter!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
22-07-23
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DİLİMİZ DİLİM DİLİM
Online Kişi: 13
Bu Gün: 210 || Bu Ay: 9.872 || Toplam Ziyaretçi: 2.222.435 || Toplam Tıklanma: 52.176.981