ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / PORTRELER
Okunma Sayısı: 210
Yazar: Enver Çapar
Muhabbet ve Rıza Makamında Bir Derviş: AHMET ABİ (Merhum Ahmet Doğan İlbey hakkında)
Muhabbet ehli olup rıza makamına ulaşanlar için Kur’an’da, “Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.” buyurularak bu yüce gönüllü kimseler müjdelenmişlerdir.

 Dostluk ve muhabbet herkesin sürekli kullandığı ve hayatının içinde olduğu kelimeler. Ahmet Abi bu kelimelerin canlı numunesi idi. O, muhabbet ve dostluğu yaşayarak ve yaşatarak bize öğreten bir dosttu. Aziz dost, diye hitap ederek başlardı söze. Allah’a dost olmak, Peygambere dost olmak, Allah dostlarına dost olmak, insana dost olmak, tabiata dost olmak... Biz bunları ondan öğrendik.

İnsan insanın şifasıdır diye bir söz vardır. Ahmet Abi bu sözü bizzat bulunduğu meclislerde ifa etmiş biriydi. Yüreği her daim yanındaydı, yani bir gönül insanıydı. Yaralı gönlüne şifa arar dururdu sürekli. Onu da dost muhabbetinde bulmuştu. Herkeste olan bir takım dünyevi sıkıntılar kendisinde de fazlasıyla vardı. Ama hiçbir zaman bu halinden şikayet etmezdi. Kısaca başındaki dertleri anlatır ve hemen ardından “şikayet yok” derdi. “Lütfun da hoş, kahrında hoş” sözünü adeta hayat düsturu edinmişti. “Hayat devam ediyor, asıl olan muhabbet” derdi.

Artık ne zaman bir araya gelsek onun sözleri ve tavırları aklımıza geliyor. Böylece aslında Ahmet Abi hatıralarıyla aramızda yaşıyor. Bize manevi bir miras olarak dostluğu ve muhabbeti bıraktı. Dost meclislerinde artık her zaman hayır dua ile anılacak. Ahmet Abi insan bilgisi olan biriydi. “Yaratılanı yaratandan ötürü severiz…, Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil“ diyen Yunus Emre’yi dost ve mürşit edinmişti kendine. Hiçbir insanı kırmazdı. Her insanın aynı zamanda bir gönül olduğunu bilirdi. Sürekli bir dildaş, gönüldaş arardı; onun derdinin dermanı dilinden anlayanlardaydı. “Dil, din gibidir” derdi. Dil yani söz kalbî olmalıydı. Gönle hitap eden sözlere meftundu. Dil kalbin tercümanı olmalıydı ona göre. Sentetik dili olan, uydurukça kelimeleri olan samimi olmayan yazıları ve yazarları okuyamazdı. Bunlara haklı tenkitleri olurdu. Bu topraklara ait olmayan seslere aşina değildi.

Kelimelerle yaşıyordu hayatı. İnsan hep bir arayıştadır denir. Elest bezminde duyduğu ilk sözü arar durur. İnsan günde beş vakit rabbiyle konuşma durumunda değil midir? Dil din gibidir, derken dini anlamak ve yaşamak için, Hak kelamının manasına vakıf olmak için insanın mana dünyasını inşa etmesi ancak anladığı bir dille olabilir. Saf arı duru ana dili ile olabilir demek isterdi. Yunus Emre saf Türkçe ile şiir söyleyerek insanların kalbinde yankı bulmuş. İnsanlar onun şiirlerinden öğrenmiş İslam’ın hayat düsturunu. Ahmet Abi’nin dile bu kadar önem vermesi bundandı.  

Kırmadan, incitmeden düzeltirdi karşısındaki insanı. Onunla tanışmış olmak ve yaklaşık otuz yıla yakın dizinin dibinde fikir ve gönül talimi yapmak benim için en büyük bahtiyarlıktır. Artık ne zaman bir türkü dinlesem, bir bardak çay alsam, bir dostu görsem hemen Ahmet Abi geliyor aklıma. Biz farkında olmadan ne kadar çok şey öğrenmişiz ondan.

“Sohbet meclisleri dünyadaki cennettir” denir. Ahmet abi bu durumu en iyi idrak etmiş biriydi. İstisnasız her hafta “Dükkan” diye isimlendirdiğimiz TYB Maraş şubesinde buluşurduk. Ölüm ve ağır hastalık hariç dostlar dükkana gelmeliydi. Başka mazeret kabul etmezdi Ahmet Abi. Yaklaşık kırk yıllık mazisi olan bu dükkan sohbetlerinin kıymetini ve dünyanın faniliğini onu kaybedince daha iyi anladık. Geriye dostluk ve muhabbet kalır demek istermiş Ahmet Abi meğer.  Dostlarıyla bir aradayken mutluluğu gözlerinden belli olurdu. Esrik bir halde ve gülümseyen yüzüyle dostlarını süzerdi. “İslam sohbetle yayılmıştır. Bizim medeniyetimiz sohbet medeniyetidir.” diyerek sohbetin önemine, gücüne ve tesirine dikkat çekerdi. Peygamber Efendimizin sohbet arkadaşları ile muhabbetini örnek almamız gerektiğini anlardık biz. Esas olan buydu. Bizim rehberimiz olan Efendimizin hayat anlayışı, yaşayışı ve gayesi yani hayatın anlam bilgisi bu muhabbette gizliydi. Dost meclisinde diz dize göz göze bir arada bulunmak yeterli idi ona göre. Dil dudak kıpırdamadan da dost yüzüne bakmanın muhabbet olduğunu öğrendik ondan. İnsanın görünce mutlu olduğu kişilerdi hakiki dostlar. Ruhumuzun yüceldiği hafiflediği huzur bulduğu mekanlardı dost meclisleri. Sürekli “asıl olan muhabbettir” diyerek insanın kalbine yerleştirilen bu kutsal emanete dikkat çekerdi. Ara ara “Yüreğiniz yanınızda mı?” diye sorarak merkezden ayrılmamamız gerektiğini hatırlatırdı. İnsanın yaratılış gayesi olan muhabbet sırrına ermişti.

Tacı, hırkası yoktu, ehli tarik biri de değildi. Üveysî meşrep modern bir dervişti Ahmet abi. Acizliğinin ve eksikliğinin farkında muvahhit bir mümindi. Ben demekten sürekli kaçınırdı. Kendisini fakir diye takdim ederdi. Gönlünün ne kadar zengin olduğuna herkes şahittir. Allah’a, Resulüne ve Allah dostlarına muhabbeti sonsuzdu. İnsanın eşrefi mahlukat olarak yaratıldığını ve kıymet verilmesi gerektiğini bilen biriydi.

Ahmet Abi bir eski zaman insanıydı. Modern hayatın, insanı insandan uzaklaştıran sistemine ayak uyduramamıştı. Teknoloji ile ve modern araçlarla arası pek iyi değildi. Yanından hiç ayırmadığı siyah klasik bir el çantası olurdu. Boş gibi görünen bu çantada tesbih, gözlük, sigara, çakmak, tarak, ince lastikle bağlanmış bir takım kartvizitler ve önemli telefonların yazılı olduğu kağıt gibi eşyalar bulunurdu. Son derece sade ve temiz giyinirdi. Saç şekli hiç değişmezdi. Dünyalık şeylere itibar etmezdi. Siyah klasik bir kundurası vardı. Yaz kış hep onu giyerdi. İkinci bir ayakkabısı yoktu.  Ruhu yükseklerde gezdiği için dünya ve dünyalık şeyler onun gerisinde kalmıştı.

Ahmet Abi bizi gülümseten bir insandı. Resmiyetten ve sürekli asık surat ciddiyetten bıkmıştı insanlar. Dünya meşgalesinin yorgunluğu insanları fazlasıyla yoruyordu. Bu yüzden Ahmet Abi latifeli konuşurdu. Dostlarının yüzünün gülmesini isterdi. Bir kişiyi veya bir hikayeyi anlatırken bir takım jest ve mimikler kullanarak anlatırdı ve bizi güldürürdü. Bir nevi bizim Nasrettin hocamızdı kendisi. Onu tanımayan biri bazı hareketlerini görünce onu panik atak zannedebilirdi. Kendine has birtakım tikleri ve davranış halleri vardı.

Bilenler bilir Ahmet Abinin şoförlüğü çok renkli ve maceralı bir konudur. Ahmet Abinin araba kullanması,  yanına ilk defa binen için tehlikeli bir durumdur. Şöyle ki yolda giderken Ahmet Abi yanında oturana dönerek laf verir ve yola değil yanında oturana bakar. Bu arada araba kaldırıma çıkacakmış gibi olur. Haliyle yanında oturan kişi tedirgin olur. Dükkan meclisi gece geç vakit dağılır. Çıkışta arabası olmayan biri varsa onu bir diğer dost evine bırakır. Dükkan müdavimlerinden Mikdat ağabeyin arabası olmadığı için gece dükkandan dağıldığımızda onu Ahmet abi evine bırakırdı. Ahmet Abinin yanındaki için tehlike arz eden şoförlüğünü en iyi tecrübe eden Mikdat ağabey idi. Eve varana kadar Mikdat ağabey bildiği bütün duaları okumak zorunda kalıyormuş. Biz bu durumu çok sonra öğreniyoruz tabii. Dostlar bu durumu hemen yarenliğe çeviriyor ve Ahmet Abi’nin arabasında gide gele Mikdat ağabeyin Kuran-ı Kerimi aktardığı lafı yayıldı bir ara. Buna benzer olaylar ve Ahmet Abi’nin maceraları bizi hala gülümsetiyor.

Ümmetin hüznünü kalbinde taşıyan biriydi Ahmet Abi. Gerçek bir hüzünkârdı. İlk kitabının isminin “Bir Hüzünkarın Tahrir Defteri” olması tesadüf değildi. Bu milletin tarihi, çektiği acılar, ödediği bedeller hep hafızasındaydı. Gönül coğrafyamızda dolaşırdı ruhu, oralardan izler taşırdı sözleri. Bazı sohbetlerinde adeta bir Dede Korkut olur bizi Ötüken’e, Isık Göl’ün kenarına götürürdü. Hakka tapan Türk milletinin derununu biz ondan öğrendik. Ahmet Abi bizim kalbimize ve hayatımıza dokundu. Onu tanımak ve onunla uzun süren bir dostluğu paylaşmak bizim için büyük kazançtı.

Bir olaya, bir düşünceye, bir kişiye karşı bir eleştiride bulunduğu zaman “nefsî değil” diye hemen uyarırdı dinleyenleri. Hâl üzere yaşayan biriydi. Hâlden anlar sürekli hâl hatır sorardı. Dünyevi meselelere çok takılmaz hayat devam ediyor der geçerdi. Sürekli dost yolu gözlerdi. Dosttan haber sorardı seher yeline. Kendisini dostun aynasında gördüğü şekliyle tanımlardı. Dostlarının yarenliğine şahit olmak, onları dinlemek onun için bahtiyarlıktı. Dünyası dostlarından ibaretti. Gurbete giden dostlarını unutmaz hüzünle yâd ederdi. Bir gün gelirler diye yol gözlerdi. Duygusaldı, gurbet lafı açılınca hüzünlenir “beni acıştırmayın” derdi. Gurbetten bir dost arasa ağlamaklı olurdu. “Benim yüreğim yufka” derdi. “Yüreğim yusufçuk kuşu” adlı yazısı onun hüznü yoldaş edinmiş ruh halini ve merhamet timsali bir insan olduğunu gösteren bir örnektir.

Sohbet ruhun gıdasıydı ona göre. Sohbet meclisinde otururken bazen bir sessizlik olurdu. Böyle durumlarda Ahmet Abi “gıdalı bir laf verin” diyerek ortaya bir zarf atardı. Bir menkıbe, bir hatıra, bir yarenlik, bir aleyh. Böyle şeyleri kastederdi. Aleyh olumlu manada idi Dükkan’da. Aleyh demek dostların birbirleri ile ilgili fikirli, yarenlikli, nükteli haberler vermeleri ve o dostun mecliste anılması idi. Kendisiyle ilgili bir aleyh aktarıldığında “Şimdi başımın ağrısı gitti” derdi. Aleyh, dostun sürekli hatırda tutulması için bir araçtı. O an orada olmayan bir dost bir aleyhle yâd edilirdi. Söz yerinde açılır, söz yerini bulur ve söz konusu insan olurdu onun sohbetlerinde.

Bir insandan geriye ne kalır veya ne kalmalıdır diye sorarsak. Ahmet Abi gibi inandığı değerleri savunan, ardından iyi şeyler söylenen, dostluk mirası bırakabilen diyebiliriz. İnsanların hayatlarına dokunan ve hep hatırda kalan bir gönül insanı olmak. Dostluğun kıymetini, insanın kıymetini bilerek yaşamak, yaratılış gayesini de hep hatırda tutabilmek. Ahmet Abi’de biz bunları gördük. Dertli bir türkü söyleyen birine “senin yüreğinde yara var” derdi. İnsanın kalbine bakardı hep. Türküyü vecd halinde dinlerdi. “İşe, mesaiye gitmek için evden çıkmadan önce herkes muhakkak türkü dinlesin, öyle çıksın.” derdi. Türküler onun yarasını hem kanatır hem merhem olurdu. Artık ne zaman türkü dinlesek, açık bir çayın buğusuna dalsak hatıralarımız canlanıyor. Ruhumuza can suyu bir seher yeli.  

 “Allah’ın peygamber ya da şehit olmayan öyle kulları vardır ki kıyamet gününde Allah’a olan yakınlıkları sebebiyle, peygamberler ve şehitler onlara gıpta ederler. Bunlar, aralarında akrabalık bağı ya da herhangi bir menfaat bulunmayan, sırf Allah için birbirlerini sevenlerdir.”[i] Bu Hadis-i Şerifi duyunca şimdi daha iyi anlıyoruz Ahmet Abinin niçin sürekli dostluk ve muhabbete gönül verdiğini. Dükkanda çeşit çeşit Türk’ün bir arada olmasına ve muhabbetle bağlanmasına niye sevindiğini. Allah için birbirini sevmenin ne demek olduğunu.

İnsanın dünyadaki muradı Allah’a yakın olmak ve onun rızasını kazanmaktır malum olduğu üzere. Bunun yolu da Efendimizi örnek almak ve onun izinden gitmekle olabilir. Hayatı, sahabe iklimi içerisinde yaşayabilmek meselesi. Dostlarla bir arada olmak sılamız, onlardan ayrı kalmak gurbetimizdir. İşin özünün insanların sevgi ve muhabbetle dostluk bağlarını güçlendirmelerinin olduğunu anlıyoruz. Kalıp insanı olmaktan kalp insanı olmaya, beden insanı olmaktan kurtulup ruh insanı olmaya doğru yol almak gerektiğini anlıyoruz. Dosta doğru istikamet üzere olmak.

6 Şubat depremi Ahmet Doğan İlbey büyüğümüzü aramızdan aldı. Büyük bir ruh boşluğuna düştük. Bizi derleyip toparlayan o büyük insan yok artık. Ruhlarımıza sahip çıkan sohbet pirimiz bir seher vakti sırlandı. Bir hafta boyunca biz ona anlatmak için anılar, kelimeler, yarenlikli cümleler biriktirirdik. Sözlerimiz onun dinlemesiyle kıymet bulurdu. Onun sohbet meclisinde birbirimizi daha iyi tanırdık. Ruhlarımız birbirine dokunurdu. Onun bıraktığı dostluk ve muhabbet mirasının kıymetini bilirsek inanıyoruz ki ruhu şad olacaktır. Biz ondan razı idik. Allah da ondan razı olsun. Vesselam.

[i] Ebû Dâvûd, Büyû’, (İcâre), 76.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Enver Çapar
21-06-23
E mail: tyb.org.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
Muhabbet ve Rıza Makamında Bir Derviş: AHMET ABİ (Merhum Ahmet Doğan İlbey hakkında)
Online Kişi: 15
Bu Gün: 55 || Bu Ay: 10.302 || Toplam Ziyaretçi: 2.223.503 || Toplam Tıklanma: 52.194.075