ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / PORTRELER
Okunma Sayısı: 1934
Yazar: Yavuz Ertürk
HOCA-TALEBE MÜNÂSEBETİNE GÜZEL BİR ÖRNEK

HOCA-TALEBE MÜNÂSEBETİNE GÜZEL BİR ÖRNEK

''Mehmet Kaplan’dan Hatıralar Mektuplar'' adlı eser, bir ekol ve okul olan Mehmet Kaplan hocanın, doktora öğrencisi Orhan Okay’a gönderdiği elli civarında mektuptan oluşuyor. Bu güzide mektuplar sayesinde akademik eserleri ve isimleri ile kuşakların yetişmesinde büyük katkısı olan iki büyük ismin yetişme, yetiştirme süreçlerinin bir bölümü gün yüzüne çıkıyor. Yavuz Ertürk yazdı.

Ocak ayında vefat eden edebiyat profesörü Orhan Okay hoca, lise yıllarından itibaren edebiyatla içiçe bir hayat yaşamış ve içinde bulunduğu bu edebiyat ortamının sadece bir tanığı değil, aynı zamanda ömrünün sonuna dek velud bir yazarı ve onlarca hoca yetiştiren bir okulu olmuştu. Doğma-büyüme İstanbullu olan merhum Orhan Okay hoca İstanbul’u fiziken yaşamış olmanın yanısıra önemli isimlerle birarada bulunma, ders alma ve yine birçok önemli isimle aynı dönemde yaşama ve yetişme fırsatı bulmuştur. Bir arada bulunduğu mümtaz şahsiyetleri hatıralarında görebiliyoruz.

Lise yıllarından itibaren Hareket Mecmuası’nın takipçisi oluşu ve yine lise öğrenciliği sırasında Nurettin Topçu’nun öğrencilerinden oluşu onun düşünce ve yaşayışının da gelişip olgunlaşması anlamında büyük kapının aralanması anlamına gelmiştir. Öyle ki Nurettin Topçu, Orhan Okay’ın -sonradan karar değiştirse de-felsefe alanına yönelip üniversite eğitimini bu alanda yapma isteğinin doğmasına vesile olan kişidir. Yine lise yıllarında edebiyat derslerini de Mehmet Kaplan’ın eşi Behice Kaplan’dan almış ve istidad sahibi olduğunu her iki hocasıyla beraber tüm çevresine kanıtlayan Orhan Okay, çok sevdiği iki hocasının gözetiminde başarılı bir lise dönemi geçirmiştir.

Behice Hanım’ın Orhan Okay’ı Hareket Mecmuası’ndaki yazılarından da tanıdığı eşi Mehmet Kaplan ile tanıştırması ise Orhan Okay’ın edebiyat bölümünü okumaya karar vermesinde etkili olmuştur. 1950 yılında başlayıp Mehmet Kaplan’ın vefat edeceği 1985 yılına kadar devam edecek ve zamanla arkadaşlık, dostluk ve baba-oğul ilişkisine kadar ilerleyecek olan bu tanışıklık, böylece önemli ve bir o kadar da bereketli geçecek bir sürecin yaşanmasına başlangıcı olacaktır. Mesafe tanımayan samimiyetten örülü bu bağ sayesinde her biri adeta bir ders mahiyetinde olan mektup ve hatıralar da bu sürecin mahsulleridir.

Mektuplardan hatıralara önemli bir yolculuk

İlk baskısı 2003 yılında yapılan “Mehmet Kaplan’dan Hatıralar Mektuplar” adlı eser, bir ekol ve okul olan Kaplan hocanın doktora öğrencisi Orhan Okay’a gönderdiği elli civarında mektuptan oluşuyor. İlgili mektubun içeriğine bağlı olarak başlıklar halinde hazırlanan bu önemli çalışmada Orhan Okay’ın hatıralarının bir bölümünü okuma fırsatı da yakalıyoruz.

Zaman ve mekan mefhumlarını aşan bu güzide mektuplar sayesinde akademik eserleri ve isimleri ile kuşakların yetişmesinde büyük katkısı olan iki büyük ismin yetişme, yetiştirme süreçlerinin bir bölümü günümüze kadar gelmiş oluyor.

Kısa süren Erzurum macerası ve Anadolu’da edebiyatın şahlanışı

Mehmet Kaplan’ın akademik çalışmalarının yanısıra dönemin önemli mecmua ve dergilerinde kaleme aldığı denemeleri, sosyal ve kültürel içerikli yazılarından da anlaşılacağı üzere sadece akademik eser verme derdinde olmayan, yazdığı denemeler ile edebiyatımıza önemli katkılar sağlayan bir hoca görmekteyiz aynı zamanda. İlki 1956, sonuncusu ise 1985 tarihli mektuplarında Kaplan hocanın kullandığı dil ve üslup onun edebiyatçı kimliğinin ayan beyan bir delili mahiyetindedir.

1958 yılı sonunda iki yıllık görevlendirme ile Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne giden Kaplan hoca, kısa bir süre kalabildiği bu Anadolu şehrinde kendilerinden sonraki kuşakları doğrudan etkileyecek birçok “edebiyat doktoru”nun yetişmesinin de öncüsü olmuş, özellikle halk edebiyatı sahasında ölüm sessizliğine bürünen akademik çalışmaları şahlandıran ve yeniden başlamasına öncü olan isim olarak kayıtlara geçmiştir. Orhan Okay hoca da bu dönemde Atatürk Üniversitesinde asistandır ve 36 yıllık Erzurum macerası böylece başlamış olur.

“İnsanın değeri kendi zatındadır. Unvan ve makam bir cübbedir.”

Edebiyat fakültesinin kurucu dekanı olan Mehmet Kaplan, çok sevdiği bu şehirde onbinlerce öğrencisi olan bir yapı kurma gayretiyle çalışmalar yapmayı hedeflemiş olsa da, dönemin üniversite yönetimiyle görüş ayrılığı yaşaması yüzünden altı ay sonra İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Bu süreden sonra öğrencilerinin yanında bulunamasa da mektuplarıyla tüm öğrencilerinin çalışmalarını takip etmeye ve vefatına kadar onları gayrete getirmeye devam eder. Bir an önce doktora tezlerinin bitirilip doçentlik çalışmalarına başlamalarını arzular ve son mektuplarında Orhan Okay hocanın profesörlüğünü görme arzusunda olduğunu da yazar. Fakat ömrü buna yetmez: “Palandöken eteklerinde yıllarca önce hayalen kurmuş olduğum on bin kişilik büyük üniversite şehri mutlaka bir gün gerçekleşecek. Onu, uzaktan, gece, pırıl pırıl bir fabrika gibi çalışır görüyorum.”

“Avrupalıların verimli olmaları zamana tasarruflarından dolayıdır.”

Mehmet Kaplan’ın belli dönemlerde bulunduğu Londra, Paris, Münih gibi Avrupa şehirlerinden  gönderdiği mektuplarda o şehirlerdeki çalışma disiplini, ciddiyet, düzen, kimsenin kimseyi rahatsız etmemesi ve herkesin kendi işine ve gücüne odaklanmış şekilde çalışması hocayı etkilediği kadar öğrencilerini de etkiler. Londra’dan yazdığı 1960 tarihli bir mektubunda Kaplan hocanın bir anlamda şaşkınlığı okunur: “Burada boş oturan veya gezen adama rastlamak hemen hemen imkânsız. Herkes işinde, gücünde. En kalabalık dükkanlar kütüphaneler. Bütün Türkiye bir kahvehane gibi. Boyuna gevezelik, dedikodu.

İnsanlarımız bomboş oturuyorlar… Gevezelik ediyorlar ve birbirlerini bıçaklıyorlar. Okullarda her talebeye bir güzel sanat öğretilse, yahut zanaat öğretilse ne kadar mes’ud olurlardı…”

“Bir yabancı dil ve okuma iştihası. Bence kültürün esası budur.”

Öğrencilerine tavsiye ettiği ve muhakkak yapmalarını istediği ileri düzeyde yabancı dil öğrenip konuları gereği gibi işlemeleridir. Onlardan isteği konunun ne olduğundan ziyade onu nasıl ele alacaklarını bilmeleridir. Araştırmada malzemeden çok görüşün mühim olduğunu, bunun da önemli eserleri okuyarak elde edilebileceğini söyleyen Kaplan hoca, dil eğitimi için yurtdışında bulunan tüm öğrencilerine önemli yazarları okuyup anlayabilecek düzeyde olmaları gerektiğini söyler: “Yabancı dil konusunda ısrar ediyorum. Üniversitede vazife alacak bir kimse için bu konuda mazeret kabul etmiyorum. Atalarımız o dillerde şiir yazacak kadar iki yabancı dil biliyorlardı. Bütün fikirlerini iki büyük kaynaktan almışlardı. Biz bugün bizi yok edecek milletlerin dillerini, hatta dinlerini, felsefelerini, metotlarını çok iyi bilmeye mecburuz.”

“Her günün yeni bir gün olsun.”

Yorulmak nedir bilmeyen, yılgınlığı diline dahi almayan Mehmet Kaplan, ömrünün sonuna dek okumaya ve yazmaya özen gösteren bir hocadır. Mektuplarında sıklıkla vurguladığı hususlardan biri de durmadan ve her gün mutlaka bir şeyler okuyup yazmadan günün geçirilmemesi yönünde öğrencilerine yaptığı ihtarlarıdır. Orhan Okay’ın eğitim için iki yıl Fransa’ya gitmesi Kaplan hocanın gayret ve teşviklerinin bir sonucudur. Orhan hoca Fransa’da iken ona yazdığı mektuplarda bir an boş durmaması gerektiği yönünde tavsiyelerini görürüz. Aksi halde büyük bir vebale gireceğini vurgular: “’İstirahat!’ diyorsun, hayır, bizim istirahate, tatile hakkımız yoktur. Ne yaptık ki bunu haketmiş olalım. Orada harcadığın her frank, Türk halkının kesesinden çıkmıştır. Bunun mes’uliyetini içinde duy! Kötüyü hakir gör, fakat iyi şeyi görmemezlikten gelme. Fransızcayı çok iyi olarak öğrenmeden ve birkaç büyük yazarı iyice tanımadan gelirsen büyük vebale girersin. Her günün yeni bir gün olsun.”

Mehmet Kaplan hocanın tavsiyelerine tam olarak riayet edemedim ve çoğu zaman geç kaldım dese de merhum Orhan Okay’ın çalışmaları da tıpkı hocası Mehmet Kaplan’ın eserleri gibi her biri bir kandil olmuş, edebiyata gönül vermişlerin ve vereceklerin yolunu aydınlatmaya devam ediyor. Orhan Okay hocanın, hocaları için söylediği son cümleyi başta kendisine olmak üzere tüm hocalar için tekrar ederek bitirmiş olalım: “Şimdi hepsi gemiler geçmeyen ummanda, rahmet ve Fatihalar bekliyor.”

Orhan Okay, Mehmet Kaplan’dan Hatıralar Mektuplar, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Yavuz Ertürk
18-03-17
E mail: dunyabizim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HOCA-TALEBE MÜNÂSEBETİNE GÜZEL BİR ÖRNEK
Online Kişi: 24
Bu Gün: 523 || Bu Ay: 9.059 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.448 || Toplam Tıklanma: 52.160.018