ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / MAÂRİF (Eğitimle İlgili Yazılar)
Okunma Sayısı: 1688
Yazar: Ahmet Ar
ÖĞRETMEN ATAMALARININ MÜLÂKÂTLA YAPILMASINI DESTEKLİYORUZ

Millî Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaz, bundan sonra bütün öğretmen atamalarının mülâkâtla yapılacağını duyurdu.

Fakîr bunu yıllar önce müdâfaa ediyordum. Müdâfaa ediyordum; çünkü KPSS öğretmenin sadece belli sorulara verdiği doğru cevapların miktarını ölçebiliyordu ama vatan-millet sevgisini, ahlâkını, millî-mânevî değerlerimize bağlılığını, köklerimizden gelen ideal insan anlayışını ne derece müdrik olduğunu ve bu yolda çalışma aşk ve şevkini ölçemiyordu. Bunu ölçebilmenin tek yolu mülâkât… Gerçi mülâkâtta da sıfır hatâ ile seçim mümkün değil ama KPSS’den çok daha müsâit bir usûl olduğu açık.

Eğer yukarıda belirttiğimiz anlayış ve endişelerle yapılabilirse mülâkâtla öğretmen seçimi ve ataması, millî eğitim tarihimizde bir inkılâp olacaktır. Millî Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaz’ı bu tasarrufunda harâretle destekliyorum. Eskiler “Kem âlâtla kemâlât olmaz.” demişler. Yani kötü âletle iyi iş çıkaramazsınız. Millî ve mânevî değerlerine yabancı, hatta düşman öğretmenlere milletimizin geleceği olan yeni nesilleri emânet edemeyiz.

Hemen belirtelim ki şimdi yüksek ses çıkarmada mâhir solcu, ateist, laik, Kemalist, PKK’lı, DHKP-C’li, ADD’ci, Gezici çapulcular…vs. ortalığı velveleye vereceklerdir. Bakanımız madem ki bu güzel adımı attı, aslâ geri adım atmamalı, bu çevrelere pabuç bırakmamalıdır.

Bugün de 21. 01. 2013’te yazdığım bir yazıyı yeniden sunuyorum. Yazının sonlarında mülâkât usûlünü istediğimiz açıkça anlaşılacaktır.

İSTİKBÂLİMİZ VE HOCALARIMIZ

Eğitimin (aslı maârif) en mühim unsuru öğretmen (aslı hoca/muallim) dir. Bir milletin îmânı, edebi, kültürü, medeniyeti… onu millet yapan, diğer milletler arasında farklı kılan, nev’i şahsına münhasır eyleyen değerleri hocada tecessüm eder/etmelidir. Bütün bu değerler hocanın yüzünde, tavrında, sözünde ışıldamalıdır. Işıldamalıdır ki, onun elinde yetişen yeni nesiller de o ışıkla feyizlensin ve bu defa onlar, milletinin değerlerinin mücessem misâli olsunlar. Bu keyfiyet kıyâmete kadar böylece elden ele, gönülden gönüle devredip dursun.

Bir milletin eğitim sistemi, kendi öz insanını yetiştiremiyorsa, çekiverin kuyruğunu gitsin. Bu yüzden millî eğitimin (maârifimizin) testlerden, imtihanlar (asla sınav değil)dan, istatistiklerden evvel bir “insan” fikri ve anlayışı olmalıdır. Bu fikir ve anlayışın devşirileceği tarla da tarihtir, tarihin en mühim yapıcı unsuru “din”dir. Bu ifadelere karşı çıkacaklar hazırdır. Ama ne deseler nâfile… Cemil Meriç’in dediği gibi: “İnsan tarihe angajedir.” Siz onu üzerinizden atsanız bile o dönüp dolaşır sizi bulur. “Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün câmileri yıksak Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslâm…” (Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, Ötüken, 1979, s.9)

Bizim maârifimizin hedeflediği insan “insân-ı kâmil” olabilir. Tarihin ve İslâm’ın bize buyruğu budur.

İnsân-ı kâmil; yani nefsine esir olmaktan, içindeki hayvandan Allah sevgisiyle kurtulmuş; bütün kötülüklerden sıyrılmış, insanlığa fayda ve huzur getirmekten başka bir derdi olmayan insan… İnsanlığın çivisi bu insandır. Böylesi insanlar mevcut olduğu müddetçe dünyaya huzur ve adâletin geleceğini ümit edebiliriz. Biz asırlarca bu insan anlayışıyla dünyaya “insanlık” taşıdık; emsal olduk. Bundan sonra da “var” olacaksak “insân-ı kâmil” mefkûresinden kopmamak şartıyla “var” olabiliriz. Bizim arz’da misyonumuz bu… Tarihe angaje olmak böyle bir şeydir işte.

“Maârif Dâvâmız”ın temeli bu dert, bu sancı olmalıdır. Testler, imtihanlar, istatistikler sonraki iş. Bizim iyi test çözemeyen, imtihanlarda yüksek başarı gösteremeyen çocuklarımız için de söyleyecek sözümüz, yapacak işimiz olmalıdır. Onlar da kendi vüs’atlerince, kablarınca “insân-ı kâmil” hâliyle hâlleneceklerdir. Testte pek iyi olmayan çocuklardan, test canavarı olanlara göre daha kâmil insanların çıkması gayet mümkündür. Bizim tercihimiz insanlıkta iyi olandır. Bunun yanında test ve imtihanlarda da muvaffakiyet aliyyü’l-âlâ olur elbette.

Kim yetiştirecek “insân-ı kâmil”i? İnsân-ı kâmil mefhûmunu hayatında duymamış eblehler mi? Nefs denen kötülük kaynağından, nefsle mücadeleden habersiz şaşkınlar mı? Nerde akşam orda sabah, boş bir hayatın içinde yuvarlanan insansılar mı? Diskoteklerde ayaklarının altında insanlıklarını, insan haysiyetini çiğneyerek tepinen insan müsveddeleri mi? Etlerinden başka gösterecek, iftihar edecek meziyetleri olmayan zavallılar mı? Yoksa “insân-ı kâmil”i duymuş; ama malum sebeplerle düpedüz ona düşman, eski tüfek solcu/komünist “ahlâk” kaçkınları mı?

Eskiler “Kem âlâtla kemâlât olmaz.” demişler. Yani “Kötü âletle iyi iş çıkmaz.” Maârifimizin yüz yıllık problemi budur: “Kötü hocayla iyi insan yetiştirmeye çalışmak.” Bunun mümkün olmadığını hâlâ görmeyecek miyiz? Yaşadığımız tecrübeler artık yetmez mi? Gözümüzün açılması için daha hangi felâketi bekleyelim? Uçuruma doğru gidiyoruz; bir noktadan sonra geri dönüş de mümkün olmayacak.

Merhum S. Ahmet Arvasî insanı “İdeal insan, dramatik insan, hayvan insan” diye (İnsan ve İnsan Ötesi); Nurettin Topçu “Kalp insanı, vazîfe insanı, siyâset insanı” diye (Yarınki Türkiye) üçe ayırırlardı. “Hayvan insan” ve “siyaset insanı” hemen hemen aynı… Nefsinin zebûnu olmuş, kendi menfaati için herkesi çiğnemeye hazır, zıvanadan çıkmış bir mahluk… Eğitim sistemimizin nice zamandır “hayvan insan”dan başka imâlâtı yok maalesef. Arada bir gördüğümüz “hakîkî insan” ise ebeveynlerin, aklı başında cemaatlerin, çeşitli hizmet gruplarının nice mücâdelelerle eğitimin öğütücü çarkından kurtarabildikleridir.

Çâre… Eğitim, artık “maârif” olmalı. Maârifimizin tarih ve îmânımızdan kaynaklanan bir insan anlayışı olmalı ki o “insân-ı kâmil”dir. Test canavarı yetiştirmekten evvel “insân-ı kâmil” yetiştirmeyi ana dâvâmız yapmalıyız. Bunu da ancak kendisi “insân-ı kâmil” olan veya en azından o yolda yürümeye istekli hocalarla yapabileceğimizi bilmeliyiz. Öyleyse birinci mesele böyle hocaları bir an evvel yetiştirmektir. Bu yolda temayüz etmiş cemaat ve müesseselerle fikir alış verişinde bulunulmalıdır. (Hop oturup hop kalkacaklar, sizi görüyorum. Oturun yerinize! Memleketin istikbâli için İmralı’yla bile görüşülüyor da bu kadar mühim ve hayırlı bir hizmet için cemaatlerle niçin görüşülmesin?)

(Günümüz için açıklama: Kastımız ne o zaman ne şimdi asla ve kat’â FETÖcü öğretmenler olmamıştır.)

Hocaların seçimi en mühim işlerden birisidir. Çok dikkatli olunmalı. Yazımızı okuyanların hemen anlayacakları ters ve boş tiplerle hedefe ulaşmak mümkün değildir. Hocalar “yeni maârif”in insan anlayışını aynen benimsemiş kişilerden seçilmelidir. Hiç olmazsa düşman olmayanlardan. Medeniyetimizin insan anlayışı hocalardan talebelere doğru buhurdandan çıkan güzel kokular gibi yayılmalıdır. Millet ve medeniyet olarak varlık iddiamız buna bağlıdır.

“Elinde diploma; gelmiş, sınavlardan da kâfî puanı almış; daha nasıl seçeceğiz?” demesin kimse. Amerikan başkanlarının WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) vasfı taşımaları gerektiği ana yasada veya kanunlarda yazmaz; ama bu böyledir.

Kaldı ki, şu da bir hakîkat: Çok iyi hoca bile ancak iyi talebe yetiştirebilir. “Hoca aliyyü’l-âlâ olsun ki talebe âlâ olsun.” Hoca “âlâ” ise talebe “vasat”, hoca “vasat” ise talebe “dûn” olacak… Hoca “dûn” olursa…

Maârif dâvâmızın en mühim unsuru hoca/muallim…

http://dogrulus.com/yazi/3147/MAARIF-Egitimle-Ilgili-Yazilar/ISTIKBALIMIZ-VE-HOCALARIMIZ.html

Yazar: Ahmet Ar
18-10-16
E mail: ahmet_ar@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ÖĞRETMEN ATAMALARININ MÜLÂKÂTLA YAPILMASINI DESTEKLİYORUZ
Online Kişi: 9
Bu Gün: 360 || Bu Ay: 8.173 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.221 || Toplam Tıklanma: 52.154.516