ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2735
Yazar: Cemile Bayraktar
TÜRKİYE, TÂRİHÎ KÖKÜ SÜNNÎLİK İLE GÜÇLÜDÜR

ŞU KIRILMA ANLARINDA TASAVVUF AHLÂKINA MUHTÂCIZFETÖ tarihsel kodlarımızı hedef aldı

Geçtiğimiz hafta yazdığım “Şii dünya birleşiyor, Sünni dünya ayrışıyor” başlıklı yazımı, "Ya nasip, daha yazmak nasip olursa, Hilafet/İmamet konusu üzerine haddimizi aşmadan konuşalım inşallah, kalın duâ üzere…" diyerek sonlandırmıştım. Kaldığımız yerden devam etmeye çalışalım...

Türkiye, öncülü Osmanlı İmparatorluğu ve onun da öncülü olan Selçuklular mirası üzerine kurulmuş bir ülke... Toplum olarak geleneksel kodlarımız da bu silsileden besleniyor. Bununla birlikte Türkiyeliler, Sünni gelenek üzerinde bina olmuş durumdalar. Bir diğer yönden, özellikle Osmanlı döneminde, din ve devletin birlikteliği Sünni ve tasavvufi temellere dayanıyor.

Geçen yazıda olduğu gibi burada da yineleyerek belirtmem gerekiyor ki, yazıdaki amaç Alevi'nin, Bektaşi'nin, Ermeni'nin, Kürd'ün de coğrafyası olan Türkiye'de yahut Orta Dünya'da yaşayan "sivil" insanların inançları ve itikatları üzerinden yorum yapmak değildir. Mevzu, tarihsel gerçekler, mevcutta tükenmeyen sorunlarımızın tespiti ve ne yönden yara alıyorsak, o yönü sağlamlaştırma gayretidir.

Ne demiştik, tarihsel kodlarımız itikadımız tarafından şekillendi, bu bizim gerçekliğimiz, bu bizim yerelliğimiz, mevcut sorunlarımız da bunun unutturulmasıyla alakalı, kendimize yabancılaştırılmamızla alakalı, tepki tam olarak buraya olmalıdır.

Metodik olarak anakronik hataya düşmek istemem ancak Osmanlı'dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kendi dönemsel sosyo/psikolojik şartlar içerisinde bir varlık gösterdi. Türkiye kurulurken yapılan temel hatalardan birisi, geçmişin unutturulmaya çalışılmasıydı. Unutturulamadı ancak uyutuldu. Ve toplumun her alanına sirayet etmiş olan "devlet-millet" birlikteliği de unutturulamadı. Dönemin modası "ulus devlet" anlayışı için Müslümanlık, Türklük, Sünnilik silsilesi resmi devlet siyaseti olarak yapı harcı işleviyle kullanıldı. Bu geleneğe zaten sahip olan coğrafya da bu siyaseti bağrına bastı. Zaten "Türk, Müslüman, Sünni" gelenekte de devlet başkanına/halifeye isyan anarşi ve vahim sonuçlar doğuracağı düşüncesiyle pek vücut bulmamıştır. Bunun bir millet olarak, bayrağımızla ve toprağımızla var olmamızda olumlu etkisi olmakla birlikte, itiraf etmeliyim ki devletin "zalimleştiği" noktalarda zulme boyun eğmek gibi olumsuz sonuçları da oldu.

Zalim bir devlete karşı olan tepkilerin, sivil ve şiddetsiz olmasından yanayım. Bu noktada sivillerin güçlendirilmesi, sivil toplumun diriltilmesi mühim...

Ak Parti, "zalim devlet" mağduru olmuş kesimlerin tabanını oluşturduğu bir hareket. İktidara geldiği 2002 yılı ve devam yıllarda, ilk olarak sivil topluma benzer refleksler ile hükümet ettiler. Buna bağlı olarak, Kürt meselesi, Alevi meselesi gibi "azınlık hakları", ihlâl edilmiş haklar üzerinden çözüm yoluna gittiler. Zaten kendileri de, bu ülkedeki "ötekileştirilmiş" kesimlerden gelmekteydiler. Ancak bu tutum, takdir edilmek yerine muhalefet tarafından Türkiye'ye zarar vermek pahasına yerildi.

Elbette hem hükümet olup, hem de devlet ile yüzleşmek kolay değil. Buna rağmen Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki Ak Parti hareketi, ustalıkla bu yolu yürüdü. Ancak bu yürüyüş, Taraf gazetesi aklı ve FETÖ girişimleri ile kısa soluklu olarak sekteye uğratıldı. Çözüm Süreci'nin muhatabı olan HDP, Erdoğan ve Türkiye'ye kastetmiş Batılı akılla yürümeyi tercih edince de ikinci sekte dönemi yaşandı. Şimdi iki sekteyi de atlatmış olmanın, ancak artçı sarsıntılarının devam ettiği bir dönemi yaşıyoruz. Taraf'ın da, FETÖ'nün de, Çözüm'ü bitiren HDP'nin de arkasında çok net bir şekilde Türkiye'yi hedef almış odaklar var. O odakları, Türkiye ve Erdoğan aleyhine attıkları İngilizce başlıklar, rezilliği son seviyesi karikatür ve şiirler, PYD'yi müttefik seçip, DAEŞ ile Türkiye'yi ilişkilendirmeye çalışmaları faaliyetlerinden, Can Dündar'ın davasına gönderdikleri konsoloslarından gayet iyi tanıyoruz. Adı bazen AP oluyor, bazen BM, bazen Almanya, bazen Shulz... ama niyet hiç değişmiyor; başı kesik tavuk gibi dolaşan başsız, dağılmış, devletsiz bir Türkiye.

Taraf gazetesi aklı ve FETÖ'nün bu ülkeye yaptığı şey, aslında pek de konuşmadığımız ancak en mühim olan iki şey: Tarihsel kodlarımız (din de buna dahil) ile oynamak ve bu ülkeyi dışarıdan yönetilebilir başsız bir devlet haline getirmek idi. Bu nedenle "devlet karşıtı" her söylemi ince ince işlediler ve devlet kurumlarını ele geçirmek ile işe başladılar. Bununla birlikte terör sorunu devam etsin diye, HDP'ye ve PKK'ya şiddete devam pozisyonu aldırdılar. Bu uğurda ülkenin ana muhalefeti olan iki mühim hareketten biri olan CHP, oyunu PKK'dan yana kullandı ve terörü dolaylı yoldan destekledi. MHP ise Paralel Kumpas ile içeriden devrilmeye çalışılıyor.

Birleşik güçlerin sistematik ittifakına rağmen, yukarıda sıraladığım birleşik güçler kaybetti ve Türkiye kazandı. Ancak savaş bitmiş değil. Halen devam ediyor ve teyakkuzda olunmak zorunda.

Türkiye'nin bu savaşı kaybetmemiş olmasının mühim nedeni uyutulan tarihsel kodlarının Ak Parti eliyle uyandırılması, muhtaç olan şuurun güçlendirilmesi ile alakalıdır. Zira "Müslüman, Sünni, Türkiyeli" kodlar için "mutedil" bir devlet mühimdir, gelenek bunun dışına çıkmaz. Burada "katı bir devletçilik" anlayışını kutsamıyor, varlığımızı "devlet"e bağlamıyorum ancak fayda açısından, varlık göstermek ve bunu devam ettirmek açısından "mutedil ve güçlü bir devlet" anlayışına ihtiyaç duyduğumuzu belirtiyorum.

Özellikle Taraf aklının, Türkiye'ye düşman tüm devletlerin devlet anlayışını kutsayıp, emrinde iş gördüğü son on yılda, Türkiye'deki "devlet anlayışını zayıflatmaya çalışması" sizi de şüphelendirmiyor mu? Ve düşman oklarını takip etmek gerekmiyor mu, o düşman okları tarihsel kodlarımızın tam ayağının dibine düşmüyor mu?

Sünni gelenek, bilgiyi vahye dayandırır, Şii gelenekteki gibi "İmam"a değil. Devlet başkanının, halifenin rolü ilahi olan ile bağlantılıdır ama Şia'da olduğu gibi yöneticiye peygamber devamıymış gibi bir rol yüklemez. Bu anlamda, nass ve akıl ile çelişmez. Bu nedenle de, Sünni/Türkiyeli düşünce öyle ya da böyle bir şekilde kendi birliğini sağlar, kendisini bir yere teslim etmez, dışarıdan yönetilebilir bir pozisyonda ve açıkta bırakmaz, çünkü tarihsel kodu böyledir. Halen var olmamızın sebebi budur. Varlığımıza kast edenler de bunu çok iyi bildiği için birliğimizi sağlayan kurumları hedef almışlardır. Biz Türkiye olarak bugün ikinci bir Kurtuluş Savaşı tecrübesi yaşıyoruz denmesi işte tam olarak bu yüzdendir. O gün halifeyi hedef alanlar, bugün devlet başkanını hedef alıyorlar. "Seni Başkan yaptırmayacağız" azgınlığının altında yatan temel neden de budur.

Yerle yeksan olası düşmanlarımız unutmasınlar ki, bir asırdır uyutulmuş olmasına rağmen böyle köklü bir tarihsel kod unutturulamaz, uyutulamaz, yok edilemez. İtikadı, geleneği, yönetim biçimi, devlet anlayışı yerleşmiş, medresesiyle, Gazâlî'siyle, hilafetiyle, "devlet başkanı seçmek Müslümanlar üzerine vacip" demesiyle, Medine Vesikası'nı hazırlamasıyla kendini sağlam kurumlar üzerinden kökleştiren "Türkiyeli Sünni İslâm Düşüncesi", kendini Ruhbanlık ile sağır, Reform ile kör, modernizm ile kalpsiz, post modernizm ile imha edilecek bir yapı değildir. Dahası, İncil'e el basarak yemin eden adamlara mı kaldı, benim dinim ile devletimin ilişiğini kesmek?

*Türkiyelilik: Mezhebin, sivillerin çok üzerinde, tamamıyla kökleri bu coğrafyaya, bu coğrafyanın tarihsel kodlarına bağlı “yerli ve milli” olan herkes. Yani, Çorum'un köyündeki Alevi, adadaki Ermeni… Ancak, teröristlere “arkadaş” diyen Kemâl Kılıçdaroğlu değil.

Mühim not: Aslında bu minvalde bir yazı çok daha geniş ele alınmayı hak ediyor ancak bir köşe yazısı olması hasebiyle ancak bu kadar izah edebildim, affınıza sığınırım.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Cemile Bayraktar
28-05-16
E mail: yenisafak.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRKİYE, TÂRİHÎ KÖKÜ SÜNNÎLİK İLE GÜÇLÜDÜR
Online Kişi: 24
Bu Gün: 612 || Bu Ay: 9.148 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.580 || Toplam Tıklanma: 52.160.864