ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2169
Yazar: İbrahim Tenekeci
KÜLTÜR MESELEMİZ

KÜLTÜR MESELEMİZGeçenlerde, nümismatlık* yapan bir arkadaşımı ziyarete gittim. Kendisi, Osmanlı dönemi eserleriyle yakından ilgili. Biraz içini döktü, sitem etti: “Ben sanıyordum ki, muhafazakârlar iktidara geldiği zaman, Osmanlı dönemine ait eserlere ilgi artacak. Yeni koleksiyoncular gelecek. Camia hareketlenecek. Fakat tam tersi oldu.”

Doğru mudur? Maalesef doğrudur.

Mesele boş bir çerçeveye servet ödemek değil, o çerçevenin içini doldurabilmek. Bunu yapabiliyor muyuz? Adına 'kültür' dediğimiz şey, tam da buradan başlıyor.

Hüsrev Hatemi, yıllar önce, 'yozlaşmadan uzlaşmak' demişti. Gelinen yer: Hem yozlaştık, hem uzlaştık.

Neyle ve nasıl uzlaşıldı, ona da siz karar verin.

Sıklıkla, birtakım 'kazanımlar'dan söz ediliyor. Maddiyat kısmı için soralım: Bunlar nereye gidiyor?

Dünya kadar vakıf, dernek kuruluyor. Onlara devasa imkânlar veriliyor. Ya iş? Ne yapıyorlar?

Konulu bir kütüphane kurmak, bir koleksiyon oluşturmak, ona göre yayınlar yapmak. Birkaç sınırlı çabanın, fedakâr ismin dışında, elimizde / önümüzde ne var?

Belki şu: Millî arşiv binasını otele dönüştürmek. O tarihi yapı, keşke, arşivlerin sergilendiği bir müze haline getirilseydi. Bir de soru: Restore edilen tarihi eserlerin amaç dışı kullanımı artıyor mu, artmıyor mu?

Güzel şeyler de olmuyor değil, oluyor. Osmanlıca kursları açılıyor, hat / ebru dersleri veriliyor. Fakat devamı getirilmediği için, birçoğu kişisel merakın / hevesin ötesine geçemiyor.

Yazıya burada mola verip Türkiye Sahaflar Birliği Derneği Başkanı Nedret İşli'yi arıyorum. Kendisi, aynı zamanda, Turkuaz Sahaf'ın da kurucularından. İşte, söylediklerinin bir kısmı: “Elimizde iki oda dolusu Osmanlıca kitap var. Edebiyat, tarih, tıp gibi konularda ve altı binin üstünde. Ağırlıklı olarak 1880'li yıllarda basılmış. Fiyatları ortalama otuz / kırk lira. Ayda üç veya beş tane ancak satabiliyoruz.” Demek istediğim tam olarak bu.

Konuşmanın devamı daha da ilginç: “Türkiye'de yüzün üzerinde üniversite var. Fakat bizimle çalışan hiçbir üniversite yok.”

Böyle bir yazı kaleme alıp da belediyelere değinmemek olmaz. Festivaller, şenlikler, konserler, bazı gün ve geceler. Bütün bunlar yeterli midir? Önceliğimiz günü kurtarmak ve medyaya yansımak mıdır, yoksa kalıcı işler yapmak mı? Kültürümüze katkı sağlayabiliyor muyuz? Tanıtım ve duyuru için ajanslara ayırdığımız bütçenin onda birini, beldemizi ilgilendiren, geçmişi günümüze getiren bir koleksiyona dönüştürebiliyor muyuz?

Ülkemizdeki sayılı Osmanlı koleksiyoncularının tamamına yakını, o çok eleştirdiğimiz, hiç beğenmediğimiz, hatta ecdat düşmanı olarak gördüğümüz kesimler. Osmanlı dönemine ait kitapları kimler alıyor dersiniz? Nedret Bey'in sözüyle söyleyelim: “Çoğunlukla solcu hocalar.”

Dünyadaki Osmanlı eserleri koleksiyoncularının, genellikle, ecnebiler olduğunu da biliyoruz.

Evet, büyük ve derin bir sahadan bahsediyoruz. Madalyadan paraya, fermandan kartpostala, kitaptan günlük eşyalara kadar.

Geçmişine saygılı mütedeyyin bir zengin, duvarına birkaç kabartmalı bakır levha astığı zaman, bu işe sahip çıktığını sanıyor. Bunun devamı da, haliyle, kıbleyi gösteren seccadeler, plastik tesbihler, ezan okuyan saatler, dua ve zikirmatikler oluyor. Böylece, estetik ve kültür meselesinde sınıfta kalmış sayılıyoruz.

Yanı sıra, şunu sormamız gerekir: Herhangi bir milletvekilini, bir etkinlikte / sempozyumda dinleyici olarak görebiliyor muyuz? Tanıdıklarım arasında, dinleyici olmaya razı gelen birkaç vekil vardı. Hiçbirini bir daha aday göstermediler. Aklıma, nedense, Tezer Özlü'nün şu cümlesi geldi: “Kültür, bir şeye cesaret edebilme sorunudur.” (Kalanlar, Ada Yayınları, Mayıs 1990, sayfa 38)

Başka ne yazalım? Mülkiyet duygusunun perçinlenmesine elbette karşıyız. Kuralımız belli: 'Benimdir deme, yanımdadır de.'

Öte yandan, geçmişin hem bilinmesi, hem korunması gerekiyor. Gelecek nesillere tertipli bir biçimde aktarılması. Bunun yolu da yayınlardan, müzelerden, koleksiyonlardan geçiyor. Toplamaktan ziyade, bilgiyle birlikte toparlamak. Şu da bir gerçek: Koleksiyonculuk, insanı daha vefalı yapıyor.

İlginçtir. Bir yanda, dünya çapında karşılığı olan, heyecan uyandıran Türk Tesbih Sanatı. Buna karşılık, ucuz ve ithal plastik tesbihlere yönelen Türk milleti. Durumumuzu bundan daha iyi hiçbir şey anlatamaz, özetleyemez.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

*nümizmat: Eski para uzmanı.

Yazar: İbrahim Tenekeci
22-04-15
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KÜLTÜR MESELEMİZ
Online Kişi: 13
Bu Gün: 189 || Bu Ay: 8.725 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.893 || Toplam Tıklanma: 52.156.958