ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 1885
Yazar: Ebubekir Sifil
DİN-MEZHEP İLİŞKİSİ-2

DİN-MEZHEP İLİŞKİSİ-2‘Mez­hep ta­bi­ri­nin ya­pı­sın­da mut­lak süb­jek­ti­vi­te/gö­re­ce­li­lik var­dır, ama Din böy­le de­ğil­di­r’ şek­lin­de­ki ka­bu­lün bir “zi­hin ya­nıl­sa­ma­sı­“ ol­du­ğu­nun en açık de­li­li, biz­zat Di­n’­in önü­mü­ze koy­du­ğu “za­ru­râ­t” (ina­nıl­ma­sı zo­run­lu hu­sus­lar) ala­nı­dır.

İti­kad ala­nı­nı da tıp­kı fık­hiy­yat gi­bi “farz­lar, va­cip­ler, sün­net­ler ve müs­te­hap­la­r” şek­lin­de kom­par­tı­man­la­ra ayı­ra­rak ko­nu­şa­cak olur­sak, ilk ka­te­go­ri­yi (iti­ka­dın farz­la­rı­nı) Ku­r’­an’­ın açık/muh­kem nass­la­rı­nın oluş­tur­du­ğu “za­ru­rât-ı di­niy­ye­”nin teş­kil et­ti­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz. Al­la­h’­a, me­lek­le­ri­ne, ki­tap­la­rı­na, pey­gam­ber­le­ri­ne ve ahi­ret gü­nü­ne iman, “i­ti­ka­dın farz­la­rı­“dır. Bu hu­sus­la­ra inan­dı­ğı­nı söy­le­mek­le bir­lik­te, bun­la­rın “zo­run­lu ne­ti­ce­le­ri­” ko­nu­sun­da te­red­düt ve­ya in­kâr iz­har et­mek, söz ko­nu­su hu­sus­la­ra ima­nı te­mel­den bo­şa çı­ka­rır.

Söz ge­li­mi bir kim­se “Ben Al­la­h’­a iman edi­yo­rum; ay­nı za­man­da Al­la­h’­ın fa­lan ki­şi­ye hu­lul et­ti­ği­ni de ka­bul di­yo­ru­m” de­se, ya­hut, “Pey­gam­be­r’­e iman edi­yo­ru­m” de­di­ği hal­de, O’n­dan son­ra da pey­gam­ber (re­sul) ge­le­bi­le­ce­ği­ni id­di­a et­se, o kim­se­nin Al­lah inan­cı da, Pey­gam­ber inan­cı da te­mel­den sa­kat­lan­dı­ğı için bu ko­nu­lar­da­ki iman id­di­ası ge­çer­li de­ğil­dir.

Ay­nı şe­kil­de ken­di­si­ni “mü­’mi­n” ola­rak ifa­de eden bir kim­se, ale­min ka­dim ol­du­ğu­nu (do­la­yı­sıy­la bir Ya­ra­tı­cı ta­ra­fın­dan var edil­me­di­ği­ni) söy­le­se, ay­nı se­bep­ten, ya­ni “za­ru­rât-ı di­niy­ye­”yi ih­lal et­ti­ği için iman id­di­ası boş­tur. Bir ön­ce­ki ya­zı­da de­ğin­di­ğim “Sa­ha­be­” ko­nu­su da böy­le­dir.

Dik­kat edi­le­cek olur­sa bu hu­sus­la­rın hiçbi­ri­ni bi­re­bir nak­ze­den açık, ke­sin, muh­kem bir nass yok­tur. Ya­ni Ku­r’­an’­da “a­lem ka­dim de­ğil­di­r”, “Al­lah hiç­bir var­lı­ğa hu­lul et­me­z”, “Hz. Mu­ham­med (s.a.v)’den son­ra re­sul gel­me­ye­ce­k” ya­hut “Sa­ha­be­’yi top­tan tek­fir/tad­lil et­mek yan­lış­tı­r” di­ye bir nass yok­tur. Böy­le ol­ma­sı­na rağ­men ör­nek ka­bi­lin­den zik­ret­ti­ğim bu tür­lü şey­le­re inan­mak, ki­şi­yi din­den çı­ka­rır. Çün­kü bun­lar, il­gi­li nass­la­rın is­tik­ra­sın­dan çı­kan “za­ru­ri­” ne­ti­ce­ler­dir...

Bir kı­sım ila­hi­yat ho­ca­la­rın­da gör­dü­ğü­müz, “Din ila­hî­dir, ama mez­hep be­şe­rî­di­r” tü­rün­den id­di­alar, as­lın­da “i­ti­ka­dın farz­la­rı­“ bağ­la­mın­da Di­n’­in biz­den ne is­te­di­ği­nin tam ola­rak bel­li ol­ma­dı­ğı, Yü­ce Al­la­h’­ın, me­se­le­yi in­san­la­rın süb­jek­tif yo­rum­la­rı­na terk et­ti­ği, do­la­yı­sıy­la bu alan­da mev­cut ina­nış­la­rın hiçbi­ri­nin ha­ki­ka­ta te­ka­bül et­me­miş ola­bi­le­ce­ği an­la­mı­na ge­lir. Bu­nun va­ra­ca­ğı ta­bi­i ne­ti­ce ise şu­dur: As­lın­da in­san­lık ta­ri­hi bo­yun­ca bir tek ki­şi bi­le te­mel iti­ka­dî me­se­le­ler­de vah­ye da­ya­nan inan­cı­nın mut­lak doğ­ru ol­du­ğu­nu söy­le­ye­mez. Bu­nu şöy­le de ifa­de ede­bi­li­riz: İn­san­lık ta­ri­hi bo­yun­ca va­hiy ko­nu­sun­da or­ta­ya kon­muş te­mel inanç­la­rın ta­ma­mı yan­lış ola­bi­lir!

Bu ba­kış açı­sı­nın se­me­re­si ise şu­dur: Al­lah Tea­la, en te­mel alan­lar­da bi­le in­san­lar­dan ne is­te­di­ği­ni ya tam açık­la­ma­dı ve­ya açık­la­ya­ma­dı!

İlk ih­ti­mal ba­tıl­dır; zi­ra Al­lah Tea­la, vah­yi, in­san­lar­dan ne is­te­di­ği­ni ilet­mek üze­re gön­der­miş­tir. Bu mak­sat­la gön­de­ril­miş va­hiy­de bu mak­sat ih­lal edil­miş­se bu, gön­de­re­nin ya abes­le iş­ti­ga­li­ne ve­ya ac­zi­ye­ti­ne de­la­let eder ki, her iki şık da hi­laf-ı ha­ki­kat­tir.

İkin­ci ih­ti­mal de ba­tıl­dır, zi­ra -yuk­rı­da­ki ikin­ci şık­ta ol­du­ğu gi­bi­- bu­ra­da da Yü­ce Al­la­h’­a ac­zi­yet is­na­dı söz ko­nu­su­dur.

Bu ba­kım­dan Di­n’­in ne­re­de bit­ti­ği­ni, mez­he­bin ne­re­de baş­la­dı­ğı­nı ta­yin, zan­ne­dil­di­ği ka­dar ko­lay de­ğil­dir.

Bu­ra­da di­le ge­tir­me­miz ge­re­ken bir di­ğer nok­ta da şu­dur: Bir ön­ce­ki ya­zı­da “fır­ka­laş­ma­” va­kı­ası­nın or­ta­ya çı­kış sü­re­ci­ne de­ğin­miş­tim. O va­kı­aya dik­kat­le ba­kan­la­rın ra­hat­lık­la gö­re­bi­le­ce­ği gi­bi, ana göv­de­den ay­rı­lan her bir fır­ka, ken­di­si gi­bi dü­şün­me­yen­le­ri tek­fir et­mek­le te­ma­yüz et­miş­tir. On­la­rı bi­rer “fır­ka­” ola­rak ana göv­de­den ayı­ran bel­ki de en önem­li hu­su­si­yet bu­dur. Do­la­yı­sıy­la “mez­he­bi di­nin önü­ne ge­çir­me­” va­kı­ası bu­ra­da kar­şı­mı­za çık­mak­ta­dır. Bu­na mu­ka­bil “a­na göv­de­”, “za­ru­rât-ı di­niy­ye­” sı­nır­la­rı­nı ih­lal et­me­dik­çe on­la­rı tek­fir et­mez.

Bu nok­ta­yı bu­gün de ra­hat­lık­la mü­şa­he­de ede­bi­li­riz. Ehl-i Sün­net dı­şın­da­ki fır­ka­lar şu ve­ya bu kav­ram/isim al­tın­da ken­di­le­ri gi­bi dü­şün­me­yen­le­ri tek­fir et­me nok­ta­sın­da bir­leş­mek­te­dir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ebubekir Sifil
22-04-15
E mail: gazetevahdet.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
DİN-MEZHEP İLİŞKİSİ-2
Online Kişi: 5
Bu Gün: 64 || Bu Ay: 7.881 || Toplam Ziyaretçi: 2.218.745 || Toplam Tıklanma: 52.151.921