ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : DÜNYADA NELER OLUYOR / İSLÂM ÂLEMİ
Okunma Sayısı: 2066
Yazar: Serdar Demirel
'ŞİA/SÜNNÎ GİBİ BİR DİNİMİZ YOKTUR' MESELESİ

Bazı okurlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Bizim Sünnîlik diye bir dinimiz yoktur, Şia diye bir dinimiz yoktur, tek dinimiz İslâm’dır. Ne yazık ki mezhebini din edinmiş olanlarla başımız dertte” sözünün neye tepki olduğuna dair sorular sormaktalar.

Benim kanaatim, Şiîliğin Sünnî coğrafyalarda nüfuzunu artırması realitesinin Ehl-i Sünnet içi herhangi bir mezhebin nüfuzunu artırması gibi basit bir olgu olmadığı artık anlaşılmış durumda. Bunun bölgede ve küresel düzlemde güç dengelerini nasıl değiştirdiğini ve nasıl bölgeyi istikrarsızlaştırıp mezhep çatışmalarını kışkırttığını başta sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere herkes gördü. Olayın jeo-külterel ve mezhepsel boyutlarıyla jeo-stratejik boyutları iç içe girmiş durumda.

İran’ın nüfuzunu artırmasını, siyasi ve askerî hamleler yapmasını mezhepsel değil, salt pragmatist politik atraksiyonlar olarak görenler hâlâ meseleyi tam anlamış değiller. Bunların yanıldığı nokta Şiîliği Sünnilik üzerinden okuyup Sünni paradigma üzerinden anlamaya çalışmaları.

Oysa İran’da devletin resmi mezhebi olan Caferilikle siyaseti ayrıştırmak mümkün değildir. Çünkü Şiîliğin sert çekirdeğini siyasi talepler teşkil eder. Tarih sahnesine siyasi taleplerle çıkmış bir yapıdan bahsettiğimiz unutulmamalı. Politik talepler bu dinî yapının temel söylemini oluşturmuştur hep.

Mezhebin temel öğretisini “imamet” inancı oluşturur. Bu da Hz. Peygamber’den (sas)  sonra Ümmet’in siyasi ve dinî liderinin kimin olması gerektiğiyle alakalı siyasi bir meseledir. Buna göre babadan oğula geçen ilâhî bir krallık öngörülmüş, iktidarın Hz. Ali ve soyundan gelen on iki kişinin hakkı olduğu bir inanç prensibi olarak vazedilmiştir.

Bu akım kendisini ana akımdan bu siyasi sebeple ayrıştırmış ve sonra da birkaç asırlık süreç içerisinde usûlden furûya sistematiğini bu yeni paradigma üzerine inşa etmiştir. Şiîlik içi ortaya çıkmış 70 civarında fırkanın kendi aralarındaki ihtilafın özünü de imamın kim olması gerektiği gibi siyasi bir mesele oluşturmuştur.

Şiîlik imamet teorisini reddeden İslâm içi diğer yapıları da dışlamış ve imameti imanın rükünleri arasında saymıştır. Bu meyanda da kendisini ana akım Ehl-i Sünnet karşıtlığında konuşlandırmış, dinî söylemini de bu karşıtlık üzerinden geliştirmiştir.

“Bunun bugün yaşananlara etkisi var mıdır?” sorusu sorulabilir. Var tabiî. İran ve ona bey’atli Hizbullah gibi diğer yapılar mezhep öğretilerini ve tarihi hafızayı siyasi ve dinî hedefleri için kaldıraç olarak kullanmaktadırlar. İran’ın bölgesel stratejilerini belirleyen bazı üst akıl erkleri meseleye jeo-stratejik yaklaşabilir ve din algısını da bunun kaldıracı kılabilirler ancak yine diğer bazı etkin üst akıl erkleri de mezhepsel hassasiyetlere bu jeo-stratejik hedefleri araçsallaştırmaktadırlar.

İran devlet aklını, önemli ölçüde Kum merkezli dinî medreselerde eğitim almış mollaların oluşturduğunu unutmamak gerek..  

Meselenin birey ve topluma yansıyan yüzüne gelince. Bireyin davranışlarını kontrol eden onun inanç sistemi ve zihin kodlarıdır. İnsanın zihin kodları yaşadığı olaylar karşısında belli şekillerde refleksler göstermesini zorlar. Bu açıdan zihin kodlarını Şiî inanç sisteminin, fıkıh ve tarih algısının oluşturduğu birey ve toplumun İran üst aklın belirleyeceği hedeflerle motive olmaması düşünülemez.

Bu reflekslerle hareket eden kesimlerin algı dünyasında Ehl-i Beyt düşmanı diye kodlanan, Muaviye yanlısı diye ötekileştirilen Ehl-i Sünnet kesime karşı pek de dostça yaklaşmayacağı ortadadır.

Bir defasında bu köşede yazdığımı sanıyorum; Şiî toplumunda bireyler mezhep temelinde dindarlaştıkça Sünniliğe karşı nefret de artar diye. Zira temas halinde olduğu referans kaynakları ve bağlı bulunduğu ulemâ yukarıda özetlediğim algıyı dayatır dindarlara. Sayın Cumhurbaşkanı’nın asıl öfkesi buna diye düşünüyorum..

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar Demirel
16-04-15
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Selman Vahabzade
İslam
Tarih : 19-04-15

Ehl-i Sünnet=İslam! Gerisi İslam dairesi içerisine giremez. Vesselam

 
'ŞİA/SÜNNÎ GİBİ BİR DİNİMİZ YOKTUR' MESELESİ
Online Kişi: 27
Bu Gün: 131 || Bu Ay: 7.485 || Toplam Ziyaretçi: 2.217.969 || Toplam Tıklanma: 52.142.602