ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 1599
Yazar: Serdar Demirel
İSLÂM VE ŞİDDET

İSLÂM VE ŞİDDETMüslümanlar arasından İslâm’ı da referans alarak şiddete meyilli ve şiddet icra eden fert ve gruplar İslâm’ın ana akım ulemâsına ve merkezi kriterlerine rağmen nasıl olup da vücut bulabilmektedir? Bu soru önemlidir. Küresel güçlerin, bölge diktatörlerinin manipülatif cevaplarına aldırış etmeden reel zeminden hareketle hakkıyla cevaplandırılmalıdır.

Bir sorunu çözmenin yolu sorunu üreten sebepleri teşhis etmekten geçer. Zira sadece sonuca bakıp sebeplerini ıskaladığınızda, sonucu sebep olarak görür ve böylece gerekli önlemleri alamaz, problemi de çözemezsiniz.

Öncelikle şiddeti ikiye ayırmak gerekir; meşru ve gayri meşru diye. Şiddet kullanmak kuvvet ve güç kullanmak anlamına gelir ve bunun meşru olabilmesi için hukuk dairesi içinde icra edilmesi bedihiyattandır. Meselâ toprakları işgal edilmiş milletlerin topraklarını müdafaa hakkı vardır ki, burada güç kullanmak meşrudur. Gücü otorite kullanır ve güç kullanımında keyfîliğe yer yoktur.

Güç kullanmak manasında İslâm’ın emrettiği cihad, yine hukukî çerçevesini İslâm’ın çizdiği bir hükümdür. Bu hakkı teslim ederek İslâm coğrafyasında ulemânın meşru görmediği, halkın buna yetki vermediği şiddet kullanımına sözü getirelim. “İnsan yakmalar, savaşmayan sivilleri öldürmeler hangi zeminde, neye göre meşru görülebilmektedir?”, ona bakalım.

Bunun cevabı bize göre şerî olmaktan çok siyasî, ictimaî, iktisadî ve kültüreldir. Bunu sosyolojinin etki tepki kanunu ile izah etmek mümkündür. Özetle açıklayalım:

Filistin, Afganistan, Irak gibi işgal edilen topraklarda işgalcilerin sınırsız zulüm irtikap etmeleri ve bunun bedelini hukuk karşısında ödememeleri. İsrail zindanlarında, Ebu Gureyb türü sayısı bilinmeyen işkencehânelerde mel’un sistematik işkence uygulamaları. Müslümanlara musallat olmuş diktatör ve müstebit yöneticilerin düşmanı aratmayan zulümleri, işkenceleri ve halklarını aşağılamaları.

PKK’nın Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceye maruz kalan kişiler tarafından bugünkü kıvama getirildiğini hatırlayalım.

İhvan tarzı şiddet kullanmaktan uzak İslâmî yapıların demokratik yöntemle halktan elde ettikleri yönetme haklarının yerel ve küresel güçlerin işbirliğiyle gasbedilip bir de  kitlesel katliama maruz kalması.

Bazı Müslüman ülkelerde ve Batı’da yaşayan Müslümanların sağlıklı din eğitimi alacakları kurumların engellenmesi. Bu ihtiyacını gidermek isteyen özellikle de gençlerin internet ortamında kimisinin gerçek kimliği gizli kişilerin yazılı ve sesli propagandasına maruz kalarak şiddeti özgürlüğün ve eşit olmanın tek yolu olarak görmeleri.

Cihat hareketlerine katılıp ülkesine geri dönen gençlerin bir kısmının orada öğrendiklerini cihat zemini olmayan yerlerde batıl tevillerle icra etmeye yeltenmeleri.

Küresel güçlerin Müslümanlara yönelik hukuk ihlallerinde çifte standart takınması ve Müslümanların değerlerini aşağılaması. Özellikle de Müslümanlara kendi kendilerini inanç ve kök değerlerine göre yönetme hakkı vermemeleri.

Özgürlüğün kısıtlanmış olması, yönetimlerin âdil ve şeffaf olmaması, ülkenin zenginliklerinin ülkeye çöreklenmiş despotlar ve onları orada tutan küresel ağababalarına peşkeş çekmeleri.

Bu ve benzeri âmiller öfkeli ve intikam almak isteyen insanlar yetiştirmektedir. Bunların bir kısmı da sınır tanımayanlar karşısında sınır tanımamayı “kısas” diye İslâm’la refere ederek şiddeti araçsallaştıran bir mukavemetten medet ummaya başlamaktadır.

Meselâ bunlar olmasaydı IŞİD de olmazdı. Şu kesin ki, Irak işgali ve Suriye rejiminin katliamları olmasaydı IŞİD diye bir yapılanmayı bugün konuşuyor olmayacaktık. Yukarıda özetle zikrettiğim acı vaka İslâm’ın değil İslâma’ı şiddetle özdeşleştirenlerin ürünü ve tuzağıdır.

Oysa sırtını halka dayamayan bir hareketin kalıcı ve sürdürülebilir bir iktidar kurma şansı olmadığı gibi onları zorla yönetmeye hukuk karşısında da selahiyeti yoktur. Silahlı sol örgütleri halktan kopartıp marjinalleştiren söylem ve pratikler maalesef kimi dinî yapılar tarafından da icra edilmektedir bugün.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar Demirel
22-02-15
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İSLÂM VE ŞİDDET
Online Kişi: 15
Bu Gün: 240 || Bu Ay: 8.054 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.029 || Toplam Tıklanma: 52.153.705