ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2256
Yazar: Mehmet Alkış
HER MÜSLÜMAN HALKIN BİR OSMANLICASI VAR

HER MÜSLÜMAN HALKIN BİR OSMANLICASI VAREğitim Şurasına Osmanlıca tartışmalarının damga vurması sahici bir gündem oluşturmaya kapı aralaması bakımından son derece hayırlı oldu. Toplum, uzun zamandan beri tabulaştırılan ve gerçek yönü saklanan kimi konularla kısmen de olsa karşılaşma ve yüzleşme imkânı buldu.

Osmanlıcanın, daha anlaşılır ifadesiyle Osmanlı Türkçesinin; İslam’ın temel kaynaklarının dili olan Arapça alfabeyle ifade edilmesi dolayısıyla konu, zorunlu olarak en köklü ve temel ayrım olan Din ile Sekülerlik tartışmalarına kadar uzandı. Arap alfabesi İslam kültür ve medeniyetini, Latin alfabesi ise Batı kültür ve uygarlığını temsil ediyor. Bu nedenle; İslam kültür ve medeniyeti içinde yer alan Osmanlı Devleti İslam harfleri de denilen Arap alfabesini kullanmıştı. Batı kültür ve medeniyetine intisap eden Türkiye Cumhuriyeti ise Latin alfabesine geçiş yaptı.

Yalnız Türkler değil, bütün Müslüman toplumlar, tarihi sürecin doğal seyri içinde, hiçbir baskı ve dayatma olmaksızın Arap alfabesini sahiplenerek kullandılar. Kürtler, İranlılar, Afganlılar, Pakistan-Hindistan halkları, Afrikalılar ve diğer Müslüman toplumların tümü Arap harflerini benimsediler.

Evrensel bir din olan İslam’ın bir medeniyet ve kültür havzası oluştururken ortak bir alfabe ve dile sahip olmaması düşünülemez. Kuranın, Peygamberin ve İbadetlerin dili olması nedeniyle Arapça, İslam Kültür ve Medeniyetinin ortak dilidir. Müslüman devletlerin çeşitli biçimlerde egemen olduğu yirminci yüzyıla kadar Arapça ortak dil olma özelliğini sürdürdü. Bu nedenle, Müslüman halkların anadillerindeki bütün temel kavramlar Arapçaydı. Bir bakıma, Türk diline Osmanlıca dedirten gerekçeler bütün Müslüman halkların dillerinde de vardır. Kürtçe, Farsça, Urduca, Afganca ve diğerleri Türkçeden farksız bir gelişme göstermişlerdir. Türkçeye giren kelime ve kavramlar bu dillerde de bulunmaktadır. Arapça olan temel kaynaklar bütün Müslüman halkların dillerine benzer etkilerde bulunmuştu. Böylelikle inanç, düşünce, ilim, kültür, uygulama ve benzeri tüm alanlarda birlik sağlanabilmişti.

İlim öğrenmek farzı kifaye hükmünde olduğundan Müslüman toplumların okumuş kesimi bu yükümlülüğü yerine getirerek diğerlerinin sorumluluktan kurtulmalarını sağlamıştır. Günümüzde egemen Batı uygarlığının ortak dili olarak İngilizceninkine benzer bir işlevi İslam Dünyasında Arapça yerine getirmişti.        

Müslüman dünyayı temsil eden son devletin dağılması ile birlikte egemenliği simgeleyen her şey gibi, dil de sözü edilen misyonunu kaybetti.

Yeni bir paradigma tercihiyle kurulan Modern Türkiye’de, geçmişle bağların tümüyle kesilmesi için eşine rastlanmayan radikal bir uygulamaya başvurulduğunu dost düşman herkes biliyor. Toplum iradesini dışlayan dar bir yönetici elit, kitlesel intiharla eşdeğer sayılabilecek keskin bir virajla alfabe değişikliğini hayata geçirdi. Bin yıl boyunca üst üste konulan tuğlalarla yükselmiş bir yapıyı yerle bir edip yerine kartondan bir yapı inşa ettiler adeta. Gelişmiş, ileri, bayındır bir seviyeden ilkel şartlara dönmeyi tercih ettiler.

Batı dışı ülkeleri ve İslam Dünyasını bin bir şeytani hile ve desise ile sömürge düzeninin içine sürükleyenler bu amaçla birçok operasyona imza attılar. Denilebilir ki en derin, köklü ve ustaca olanını en sona bıraktıkları Türkiye’de uygulamaya soktular. Bunun en önemli ayağı, hiç kuşkusuz alfabe değişikliği ve yol açtığı sonuçlardır.  Zira Türkiye dışında hiçbir halkı Müslüman ülkede, hatta dünyada benzer bir uygulamaya başvurulduğu vaki değildir.

Başta Alfabe değişikliği olmak üzere Modern Ulus Devletin baskı ve dayatma eşliğinde attığı adımlar, çok yönlü toplumsal travmalara, iyileşmesi mümkün olmayan yaralara neden oldu. Savrulmalar, bunalımlar, eksen kayması gibi sonuçlara yol açtı. Doksan yıllık bu dönemde atılan olumlu adımların sayısı son derece sınırlı kaldı. Eğitimde iflasın eşiğinde olan Türkiye’de Osmanlıca ile ilgili alınan tavsiye kararı yüreklere bir nebze su serpti.

Toplumun inancına, değerlerine, tarihine kökten karşı kesimlerin şiddetle karşı çıkması kararın doğruluğunun göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Keşke onların iddia ettiği gibi bütün okullarda zorunlu olsaydı. Ama ne yazık ki değil!

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mehmet Alkış
17-12-14
E mail: milatgazetesi.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HER MÜSLÜMAN HALKIN BİR OSMANLICASI VAR
Online Kişi: 22
Bu Gün: 175 || Bu Ay: 6.687 || Toplam Ziyaretçi: 2.216.299 || Toplam Tıklanma: 52.125.427