ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2846
Yazar: Cemil Ertem
CEMİL ERTEM'İN STAR'DA YAYINLANMAYAN YAZISI

CEMİL ERTEM'İN STAR'DA YAYINLANMAYAN YAZISIErdoğan, hangi "sermaye" ile mücadele etti?

Geçen akşam Kemal Derviş'in Taha Akyol'la oldukça kapsamlı sayılabilecek bir röportajına rastladım bir TV kanalında. Kemal Derviş'in Türkiye "mecaraları" tarihi önemdedir ve hem bir dönemin bitişini hem de yeni bir dönemin başladığını anlatır ama Derviş'in ve söylediklerinin hala-tıpkı 2001 krizindeki gibi- bazı çevreler tarafından "umut" olarak görülmesi bize gösteriyor ki, Derviş parantezi dediğimiz parantez kapanmamış. Derviş parantezi şudur özetle: "Türkiye ekonomisi, IMF gibi bir küresel kuruma bağlı olmasa da-olsa iyi olur ayrıca- (IMF çıbası) doğrudan küresel sermaye yapısının açık bir aparatı olacaktır. (bakın "pazarı" bile değil aparatı) Bunun için ülkenin merkez bankası, "bağımsız" denetim kurumları seçilmiş siyasi iradeden ayrı bir bürokrasi olarak yeniden örgütlenecektir."

Erdoğan Ekonomisi'ne karşı konsolidasyon...

Bu bakış açısını bugün CHP'nin ekonomi kurmayları da "liberal" çevrelere eklemlenmiş olarak savunuyor. Tabii CHP'nin hatta kimi "sol" çevrelerin tipik bir neoliberal politik hat olan bu çizgiyi savunması anlamlıdır. Ama bu çizgi, esasında 2008'de, IMF'nin kovulması ve GAP Eylem Planı ile belirginleşmeye başlayan Erdoğan Dönemi Ekonomisi'nin doğuşuyla-bir tepki olarak da- tüm muhalefet için konsolide edilmiştir. Şu konsolidasyon kelimesi çok önemli bir kelimelidir; örneğin belli dönemlerde farklı politik çizgide gibi duran bazı kesimler, ortak çıkarları için konsolide olabilirler.

Tam şimdi görüyorum ki, ekonomide Derviş zihniyeti etrafında soldan sağa kadar çok önemli bir konsolidasyon var. Örneğin özelleştirmelerde blok satışlar, Merkez Bankası'nın 'enflasyon hedeflemesine" sıkışmış para politikası, dolaylı vergiler ve faiz ödemesi öncelikli bir bütçe anlayışı, bunların toplamı olarak faize ve ribaya dayalı bir ekonomi paradigması etrafında bir konsolidasyon var.

Bu, hiç şüphesiz, bir cephe ve karşınıza çok farklı siyasi kimliklerle gelebiliyor.

Bunu daha iyi anlamak için, özellikle 2008'den beri Erdoğan'ın nasıl bir sermaye yapısıyla-hem içeride hem de dışarıda- mücadele ettiğine bakmak gerek. Aslında Erdoğan'ın bu mücadelesi Erbakan'ın biraz da bıraktığı yerden başlamak gibidir.

2008 anahtar yıl...

2008 yılında Erdoğan Ekonomisi öne çıkmaya, (e-muhtırayı da atlattıktan sonra) sanayi alanında reformlar yapılmaya ve GAP Eylem Planı ile Doğu'nun kalkınmasına öncelik verilmeye başlandı.

Bu tarihe kadar devlet, üretim ve yatırım alanlarından hızla çekilmiş ve özelleştirmeleri de lümpen mafyatik kesimlere, devlet kurumlarını, yağmalatmak olarak uygulamıştı. Bu uygulamalar aslında, 28 Şubat sonrasının bir devamı niteliğindeydi.

28 Şubat'tan 2000'li yılların başına dek, Türkiye'nin neredeyse bütün stratejik kamu tesisleri İstanbullu tekelci sermayenin denetiminde nereden çıktığı belli olmayan mafyatik çevrelere dağıtıldı. Bu dönemde Korkmaz Yiğit'ler, Cem Uzan'lar, Erol Evcil'ler ve bunların arkasındaki mafya grupları 'iş dünyasında'(!) boy göstermeye başlamışlardı. Ama bu mafyatik iş adamlarının(!) arkasında İstanbullu tekelci sermaye ve vesayet oligarşisi vardı.

28 Şubat'dan 2001 krizine kadar olan dönemde Türkiye'de ilginç sermaye hareketleri olmuştur. Bu sermaye haraketleri, 17 Aralık darbe sürecini yapan yapıyı da beslemiştir. Bu süreç, 17-27 Aralık darbe girişiminin arkasındaki 'serseri' sermayeyi oluşturan 'el değiştirmelere' neden olmuş ve özellikle Alman finans oligarşisine-tabii Londra merkezli hedge fonlara ve neocon yapılarına- bağlı medya ve 'sanayi' gruplarını oluşturmuştur. Mesela bu dönemde POAŞ, HAVAŞ gibi özelleştirmeler, THY üzerine oynanan oyunlar çok önemlidir ve bu 'kirli sermaye' ilişkileri, bu iktisadi işletmelerin tekil durumlarından bağımsız çok ayrı bir 'kirli' dinamiği bize anlatmaktadır.

Bu dönemde, bu sermeye çevreleri ile bazı "dershane sahiplerinin" ilişkilerini biz incelenmesi gerektiğini söyleyelim ve bunu araştırmacı gazeteci arkadaşlara bırakalım.

17 Aralık Sermayesi

Yine aynı şekilde, Erdoğan'ı bütün iktidar dönemlerinde indirmek için her türlü komployu deneyen Alman finans oligarşisine Türkiye'de iki büyük medya grubu ortaktır. Birinci medya grubunun geçmişi eskidir ve bu medya grubu, esasında geleneksel Türk oligarşisinin "eski" sesidir. (Aklıma Necip Hablemitoğlu cinayeti geldi) Bu medya grubu, Alman finans-kapitalinin ve ona bağlı medyanın stratejik ortağıdır. Diğer yandan, Türkiye'de 28 Şubat sürecinin ortaya çıkardığı ve yağmaya varan özelleştirmelerle ve kirli para trafiği ile palazlanan (Nesim Malki gibi cinayetlerden, banka yolsuzluklarına-saadet zincirlerine- oradan Özelleştirme Dairesi'nde biten yolsuzluklara kadar...) bir diğer sermaye de oluşmuştur. Bu sermaye çevreleri, özellikle Alman sanayi sermayesi ile madencilik gibi oldukça yağmaya müsait ve karlı alanlarda ortaklık yapmıştır.

Bu dönemde Özelleştirme İdaresi önemli bir merkezdir. O zaman şunu söyleyebiliriz; Erdoğan'ın sermaye ile kavgası işte bu-iki- sermeye ile olmuştur. Ama bu-iki-sermayenin aslında Türkiye ile kavgası vardır. Büyüyen, gelir dağılımının eşit olması yolunda ilerleyen, rekabetçi, dışı açık, demokratik bir Türkiye ile kavgası vardır bu –iki- sermayenin... Ve dikkat ederseniz, 2007- e-muhtıra dahil olmak üzere, Gezi'den 17 Aralık sürecine kadar olan bütün darbe ve Erdoğan'ı devirme planlarının arkasında bu –iki- sermaye gücünün ortaklığı ve payı vardır.

***

Peki bu sermaye yapılarının etkinliği bitecek mi, Türkiye gerçekten Erdoğan'ın öngördüğü gibi çetelerin değil, milletin hakim olduğu bir ekonomiye sahip olabilecek mi?

Ben bu konuda hem Erdoğan'a hem de Davutoğlu'na güveniyorum. Bu hafta TRT için Başbakan'la yaptığımız canlı yayında kendisiyle tanışma fırsatı bulduk. Davutoğulu'nun söyledikleri bu inancımı pekiştirdi. Türkiye bu anlamda emin ellerde ama bu siyasi iradenin, bütün bu süreci iyi bilen, farkında olan medya, akademi ve sivil toplum örgütlerince desteklenmesi, eksik olanların, alternatiflerinin anlatılması, ortaya çıkarılması gerekir. Yeni bir Türkiye böyle ortaya çıkar.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Cemil Ertem
23-11-14
E mail: sondevir.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
CEMİL ERTEM'İN STAR'DA YAYINLANMAYAN YAZISI
Online Kişi: 20
Bu Gün: 562 || Bu Ay: 9.166 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.709 || Toplam Tıklanma: 51.938.744