ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 2603
Yazar: Ali İlbey
KEMALİZM ÜZERİNE MÜLÂKÂT-1

KEMALİZM ÜZERİNE MÜLÂKÂTEy azizan! Fikirce cevval ve şahbaz olan, okunması gereken kitapları genç yaşında okumaya başlayan, Türk Dili ve Edebiyatı’nda tahsil gören, Baran, Akademya ve Baran gibi dergilerde yazı yazan, sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaptığı Varak dergisinde yazı faaliyetini sürdüren ve "Medeniyetimizin Büyük Dehası-Necip Fazıl Kısakürek" isimli bir de kitap yayınlayan Metin Acıpayam adlı genç bir fikir adamı bu fakire demir leblebi cinsinden sorular hazırlayıp gönderdi.

Bendeniz öyle ilmi olan bir âdem değilim desem de bu soruları cevaplamamı istediğini söyledi. Öyle ki daha önce bu mevzuda yazdıklarında dolayı kendimi sorumlu hissettim.

Genç olmasına rağmen belli ki fikirce ateşli biri olduğu belliydi. Demem şu ki, memleketin iç ve dış düşmanlarla çökertilmek istendiği ve gündemde çok âcil meselelerin olduğu bir günde “Kemalizm” gibi bir mevzu hakkında verdiğim cevaplar sizleri sıkmazsa şayet, biraz uzunca olan şu satırları paylaşmak istiyorum:

“KEMALİZM” KAVRAMI SİZDE NE İFADE EDİYOR?

Kemalizm biraz devlet kapitalizmi, çokça İtalyan tek parti ve Duçe faşizminin karma bir taklididir. Zemininde Fransız laisizmi ve ulusçuluğu, yâni “nation” anlayışı vardır. Batı’dan mülhem olup, M. Kemal adıyla aynileştirilerek oluşturulan bir devlet ideolojisidir.

İstiklâl Savaşı’nın gaye ve ruhuna ihanet eden M. Kemal, yandaşı generaller ile elitlerin ve İngilizlerin desteğiyle ilân ettirilen Cumhuriyeti kendi ilke ve inkılâplarıyla oluşturma çabasının adıdır. M. Kemal’in öngördüğü düşüncelerle projelendirilen Cumhuriyet devletinin ve sisteminin muhtevasıdır.  Müslüman Türk milletini dönüştürme, yâni Avrupa toplumları gibi laik-seküler zeminde “uluslaştırma” rejimidir.

Kemalizm bugün millet ve devlet üzerinde tesiri bir hayli azaldı. Sadece Atatürkçü dernekler ve yayın organları kaldı ki bunlar da marjinal hâle geldi. Fakat askeriyede, yargıda, medyada ve bürokraside hâlâ Kemalizm’in özlemini çekenler ve düşüncelerini Atatürkçülük üzerinden seslendirenler var. Toplum tabanı bakımından ve siyaseten güçsüz olsalar da fırsat kollamaktadırlar.

Kemalizm, tek adam cumhuriyetinin Türkiye’deki şeklidir. Cumhurun cumhuriyeti değildir, bürokratik ve elitlerden oluşan oligarşinin cumhuriyetidir ki, Kemalist devlet diktasıdır bunun adı. Takrir-i sükun, İstiklâl Mahkemeleri, açık oy-gizli tasnif, Türkçe ezan, câmilere sıra konulması plânı, harf devrimi, İslâm medeniyetinden kopuş, Osmanlı-İslâm kökenli Türk tarihinden koparak İslâm öncesi Asya tarihinde ve Hitit, Sümer gibi pagan kültürlerde Türklük aramak ve millet değerlerine aykırı olan bütün uygulamalar Kemalizm’in öngördüğü devlet projesinin birer parçasıdır.

Kemalizm’in altı ilkesi, yâni altı ok’undaki devletçilik, halkçılık, laiklik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, inkılapçılık muhteva olarak baştan başa Batılılaşmayı öngörür. Kemalist Devletçilik tek parti Chp programı üzerinedir. Halkçılıkları biraz Sovyet Rusya’nın halkçılığı, biraz Alman köylücülüğü karışımıdır.

Bu anlayışa göre halkın dinî ve târihî kökleri yoktur. Laik ve seküler değerlere sahip ve Kemalist devletin değerlerine bağlı devlet kontrolünde bir yığındır. Laiklik, Fransız laikliğidir ki Kemalizm elbisesi giydirilerek dayatılan bir ideolojiye dönüştürülmüştür. Dinî olan değerlerin yaşamasına olabildiğince izin verilmez; pozitivisttir. Milliyetçilik, İslâmî zeminde inkişaf eden millet değerlerini sevmek, geliştirmek duygu ve düşüncesine zıt olarak, laik-seküler bir zeminde Atatürkçülük değerleriyle ifade edilmiş, İslâm sadece ferdî bir kültürel unsur olarak yer almaktadır ki böyle milliyetçilik yanlıştır.

Cumhuriyetçilik, yukarıda kısaca ifade ettiğim gibi cumhurun değil, M. Kemal ve kadrosunun oluşturduğu ideolojik ve oligarşik bir yapının cumhuriyetidir. Cumhurun dini olan İslâm’dan neşet eden medeniyet değerleri ve kimliğiyle örtüşmeyen ve bu değerlerin hilafına devrim kararları alan zorba bir cumhuriyettir.

İnkılapçılığı pozitivizm ve laisizmden beslenen Batı tipi bir modernleşmeyi gaye edinen ve bu hususta kan döken, idam eden, millete zulm eden, İslâm’da reform yapan bir inkılapçılık ki Kemalizm’in en şedit zulüm ilkelerinden biridir.

Kemalizm, 1923’den 1950’ye kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmî ideolojisidir. 1960 Anayasası’yla Atatürkçülük olarak devam eder. 1931’de toplanan CHP üçüncü kongresinde Kemalizm altı ok diye bilinen ilkeler şeklinde açıklanır. Bir yıl sonra Kadro Dergisi Kemalizm’i ideolojik bir sisteme kavuşturmak için yayınlanmaya başlar.

Kemalizm’i açıklamak ve savunmak için kitaplar yayınlanır. 1936’da çıkan ilk kitap asıl adı Mohiz Kohen olan Yahudi kökenli Tekin Alp’in “Kemalizm” adlı kitabıdır. Aynı yıl yayınlanan Şeref Aykut’un “Kamalizm” kitabı da Kemalist cumhuriyeti anlatan kitaptır. Tekin Alp’in Kemalizm’ kitabına meşhur Türkçü M. Fuat Köprülü önsöz yazmış olup bu kitapların Kemalist inkılabı Türkiye’ye ve Batılılara anlatmak gayesi güder.

Kemalizm’in esası ve parti olarak tecessüm etmiş yüzü olan Cumhuriyet Halk Partisi ilk programını 1927 yılında yayınlar ki Kemalizm’in gövdesi çıkmaya başlamıştır. “Cumhuriyetçi, halkçı, milliyetçi” şeklinde ifade edilen programda, üç ok telaffuz ediliyordu. 1935 yılı programında parti ideolojisinin “Kamalizm” olarak adlandırılır.

O yıllarda dilde yapılan “soykırım” mesabesindeki devrimlerle birlikte M. Kemal'in, Arapça olan “Kemâl” adını sözde “öz Türkçe “Kale”  mânasına geldiğini söylediği “Kamal” ile değiştirmesinden geliyordu. 1937 yılı altı ok programı Kemalizm’in devletin ideolojisi olarak kesinleştiği tarihtir.

CHP programlarında ifade edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kapsayacak şekilde ele alınan Kemalizm, sadece tek parti döneminde değil, Türkiye'nin resmî ideolojisi hâline getirilir.
 
“KEMALİZM” DARBE MİDİR? YOKSA DEVRİM Mİ?

Kemalizm’e, milletin reyine ve değerlerine müracaat edilmeden zorla yapılan bir Batılılaşma devrimi diyebiliriz. Çünkü devrim sözlük mânası itibariyle var olanı, sürüp gelen bir yapıyı, asırlar içinde oluşmuş millet değerlerini, yâni medeniyet ve kültürel dokuyu değiştirmek ve yerine başka değerler ikame etmek ameliyesidir ki Kemalistlerin yaptığı da budur.

Kemalizm, devrim hamlesini, dinî reformların bazılarını yapamasa da 1924’den 1950’ye kadar devrimdeki amaçlarının belli bir kısmını gerçekleştirmiştir.

1960 darbesiyle Kemalizm, darbeci geleneği başlatmış ve darbe yoluyla Türkiye’yi vesayetleri altında tuttular. Dolayısıyla Kemalizm hem devrimci, hem darbeci karakter taşır. Millet değerlerine karşı yapılan bütün darbeler Kemalizm adına yapılmıştır.

Bu şenî anlayış 27 Mayıs 1960’kardan itibaren bir darbe ideolojisidir. 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 darbeleri, Ergenekon ve Balyoz darbe girişimleri bütünüyle Kemalizm yahut Atatürkçülük ideolojisine dayanan hareketlerdir.

GÜNÜMÜZDE KEMALİST YAPILANMAYI NASIL DEĞERLENDİRİRSİNİZ?

Baştan beri toplum tabanı olmayan Kemalist yapılanmanın günümüzde de böyle bir tabanı yoktur. Cumhuriyetin elitleri, laikçi ve ulusalcı çevreler, Atatürkçü dernekler Kemalist ideolojinin hâlâ propagandasını yapmaktadırlar.

Kemalizm, Atatürkçülükten ayrı olduğu iddia edilse de bu iddia bir fasaryadır. Daha çok, milliyetçiliklerine Atatürkçülükten yardım alanların iddiasıdır bu. Esasında iki kavram da farklı tonlarıyla aynı çizgiyi takip eder. Kemalizm kavramını kullananlar azaldı. Bunun yerine yoğun bir şekilde Atatürkçülük ve ulusalcılık kavramı kullanılıyor.

Bu kavramı kullananlar arasında farklı metodu savunalar var. Kemalist ideolojiyi askerî militer yapı içerisinde kullanıp darbelere gerekçe gösteren grupların varlığı malûmdur. 28 Şubat, Ergenekon, Balyoz gibi askerî örgütlerin ulusalcı söylemi Kemalizm yahut Atatürkçülükle beslenmektedir.

Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türkiye Gençlik Birliği tarafından organize edilen ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin de desteklediği Yurtsever Özgürlük  gibi yapılanmaların zemininde Kemalist düşünce vardır.

Bunun yanında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi birçok sözde sosyal ve kültürel derneklerin programları bütünüyle Kemalizm kaynaklıdır. Bunun yanında Chp’de Kemalist vurgu azalmış gibi görünse de keyfiyet olarak güçlü ve derin bir Kemalist elitler bu partide pusudadırlar.

MUSTAFA KEMAL’İN CUMHURİYET’TEN SONRAKİ LÂ-DİNÎ POLİTİKALARINI NASIL DEĞERLENDİRMEKTESİNİZ?

Âcizâne yazılarımda da temas tetiğim üzere M. Kemal’in ve yandaşlarının görüşlerinden oluşan Cumhuriyet; Kur’ân’dan Kopuş, Medenî Bilgiler Kitabı’na geçiştir. Allahüekber’in “Tanrı uludur”  diye okunmasıdır. Balo, opera, İslâmsız Halkevleri, hukukun olmadığı İstiklâl Mahkemeleri, fötr şapka, Türkçe ezan demektir.

Pozitivist laikçiliğin zorla uygulamaya sokulmasıdır. 1931 Yılında Prof. Afet İnan tarafından hazırlanan “Medeni Bilgiler” kitabında İslâm’ın milletin temel unsurlarından biri olarak kabul edilmediği yazılmıştır. M. Kemal, bizzat kendi kontrolünde hazırlanan bu kitaba el yazısıyla notlar düşerek ve düzeltmeler yaparak dinin niçin milletin bir unsuru olmadığı hakkında detaylıca izah eder.

Birçok Atatürkçü yazar 1950’li yıllara kadar süren bu kitabın dayattığı pozitivist ve lâ-dinî devlet anlayışının M. Kemal’in beyan ve siyasetinin sonucu oluştuğunu beyan ediyor.

İslâmî değerler hayattan ve kamudan çekmeye çalışarak, İslâm’ı protestanlaştırmak, dinde laisist ve lâ-dinî yönde reform yapmak teşebbüsünde bulundular.

Câmilere sıra konulmak,  Kur’ân’ı Kerim seküler hâle getirilmek istenmiştir. Bazı âyetler tamamen kaldırılıp yerlerine düzmece âyetler yazılarak “yeni bir Kur’an” hazırlığı teşebbüsünde bulundular. Kur’ân’ın yazılışı ve ibadetlerin muhtevasında Kemalizm’e, bilime ve devlet çıkarlarına uygunluk esas alınarak, hâfızlık ve Arapça okuma-yazmanın Türkiye sınırları içerisinde yasaklanması, Kemalizm’e uygun yeni âyet ve sûreler eklenmesi gündeme getirildi.

M. Kemal’in Nutuk ve demeçlerinden derlenecek olan vecizelerin âyet ve sûrelere ilâve edilmesi, laik cumhuriyet’in medenî ve cezaî kanunları sûre olarak yazılıp câmilerde okunması düşünüldü. Temizlik sûresi, istiklal ülküsü sûresi, askerlik ve kahramanlık sûresi, turizm ve ticaret sûresi, kanunlara saygı sûresi, vergi sûresi... gibi birçok uydurma sûrenin namazlarda, cuma hutbelerinde ve diğer ibadetlerde okunması M. Kemal’in yandaşlarınca dillendirildi.

Pozitivist ve seküler cumhuriyeti tesis etmek için ilk aşamada câmilerde cemaatle kılınan namazlar günde iki vakit sabah ve akşam olmak üzere kılınması, namaz rekatları sekizi geçmemesi, oruç tutmak ya da tutmamanın asıl gayeye ulaşana kadar serbest olması, askerler, öğretmenler, çiftçiler gibi devlet görevi yapan kimselerin oruç tutmasının yasaklanması bu projelerin arasındadır. Câmilere Allah, Hz. Muhammed s.a.v. ve diğer İslâm büyüklerinin adlarının yanına M. Kemal’in adının da konulması teklifler arasında.

Umuma açık yerlerde çarşaf, sarık, türban ve benzeri kıyafetlerle dolaşılmasının ve hacca gitmenin yasaklanması, Anıtkabir’i ziyaretin millî bir hac olacak ve millî bayramlar hac’dan daha kıymetli millî birer ibadet olarak kutlanması da Kemalizm’in gerçekleştiremediği düşüncelerinden birkaçıdır.

Fatiha sûresinin “Bütün âlemler’in Rabbi olan, esirgeyen, yargılayan ve Atatürk’ü yaratan Tanrı’ya şükürler olsun. Tanrım, Seni severiz, Senin yarattıklarını severiz, Sen’den yardım dileriz. Bizi, Atatürk’ün gösterdiği dosdoğru yola ilet, nimetine erenlerin, gazabına uğramayanların, Atatürk yolundan sapmayanların dosdoğru yoluna...” şeklinde değiştirilmesi fikri ortaya atıldı.

Türkiye’nin her yanına M. Kemal heykelleri dikildi. Devrin ders kitaplarına “Atatürk’e hamd olsun” diye başlayan cümleler yazıldı. Bu tapınma âyinine katılmayanlar “Yeni Din Kemalizm’in” düşmanları ilân edildi.

İslâm’la varlığını bulup üç kıtada medeniyet dili olan Türkçe’den otuz binden fazla kelime tasfiye edildi. Milletin dinî yaşayış ve değerleri “irtica” olarak ilân edilerek, Kur’ân-ı Kerîm okumak ve bulundurmak yasaklandı.

Ayşe, Fatma, Muhammed ve Bekir gibi Hz. Peygamberimiz ile ehl-i beytinin ve sahabelerinin isimlerinin  “Arap kültürü” sayılarak yasaklanmış, yerine Umay, Gökbörü, Asena, Tankut, Tonguç, Bozkurt gibi uydurma isimler askerî okullarda, devlet memurlarına, sivil ve askerî bürokratlara, mazlum ve mazrur milletimize tepeden inme dayatılmıştır.

Atatürkçü akademisyenler dahi, M. Kemal’in İslâm’ı Protestanlaştımak projesiyle kökten Batılılaşmayı hedef edindiğini ve süreç içinde dinin yâni İslâm’ın varlığını ve millet hayatındaki tesirini tamamen yok etmeyi düşündüğünü, İslâm’ın gücünü yok ederek, İslâm’dan arındırılmış ulusçu bir Türk milliyeti projesini hayata geçirmeyi plânladığını fakat muvaffak olamadığını yazdıkları mâlûmdur.

“KEMALİST MÜSLÜMANLAR” HAKKINDA NE SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

Türkiye’de hem Müslüman hem Kemalist olmak abesle iştigaldir. Müslümanca bir dünya görüşünü taşıyan ve yaşayan bir insan asla Kemalist yahut Atatürkçü olamaz, oluyorsa sahtekârdır, münafıktır. Kemalist Müslüman ifadesi daha çok, demokratik, laik-seküler düşünen ve yaşayan, hem câmiye giderim, hem meyhâneye…” diyen şuursuz, lümpen ve modernizmin tesirinden kurtulamayanların sıkça kullandığı bir ifadedir.

Hiçbir ciddiyeti ve kökü yok hem müslümanım hem kemalistim ifadesinin. Haysiyetsiz ve kimlik şuuru oluşmamış piyasa insanlarının bukalemunca tavırlarının ifadesidir bu.

Bu sözün siyasî vitrindeki yeri geniştir. İslâm fikri ve anlayışı teşekkül etmemiş veya takiyye yapan yahut kendini iki tarafa şirin göstermek isteyen cambaz siyasîlerin uyduruk bir sözüdür. Anadolu’nun dindar beldelerinde Müslümanca üslûpla hitap ederler.

Sahil şeridinde, Ege ve Marmara bölgesindeki modern ve liberal kitlelerle karşısında hem Atatürkçü hem muhafazakâr, yâni dinî değerlere gayet saygılı olduklarını beyan ederler. Bugün artık bu tür söylemler millet nezdinde rağbet görmüyor. O bakımdan terkip olması mümkün olmayan hem Müslüman hem Kemalist olmanın bir şarlatanlık olduğunu dağdaki çobanımız dahi biliyor ve kendini böyle târif edenlere istihza ile gülüyor.

Hâsılı, Kemalist Müslümanlık bir mizah konusu hâle gelmiş, yakın zaman Türkiye’sinde bazı aydınlar ve siyasetçilerin düzene şirin görünmeye çalıştığı sahtekârlık alâmetlerindendir.

BATI PROJESİ OLAN KEMALİZM VE A.K.P. İKTİDARININ ORTAK YANLARI VAR MIDIR?

Kemalizm’in millete hasım olan ne menem bir ideoloji olduğunu ilk suale verdiğim cevaplarda belirttim. Anlatmakla bitmez bir Batılılaşma projesidir.

Her şeyden önce Kemalizm, Müslüman millet idealine ve Müslüman Türkiye oluşumuna ideolojik olarak karşıdır. Milletle târihi ve sosyolojik bağı yok. Kurmaca bir sistem ve bir proje ürünüdür. Milletin değerlerine ve reyine müracaat etmemiştir, tepeden inmeci ve zorba bir siyasî metoda sahiptir. A.K.P. ise milletin reyiyle gelmiştir.

Milletle târihî, İslâmî, yâni kültür ve medeniyet değerlerini esas alan veya teklif eden bir partidir. Her şeyden önce niyetleri ve zihniyetleri böyledir. Kurucuları dindardır, İslâm’a hürmetlidir. Kemalizm’in bânileri ise pozitivist, agnostik ve deist karışımı bir inanca sahiptirler.

Hiçbir siyasî partiye bağlılığım söz konusu değildir. Partiler üstü düşünmeye çalışırım. Türkiye görüşlerim esastır. Hiçbir partiyi esas almam. Partilere, İstikbâlin Türkiye İslâm Cumhuriyeti’nin doğuşuna katkısı nisbetinde bakarım.

İslâm’ın yeniden hayatın bütün cephesinde yürürlüğe girmesinin şartlarının bir tanesini dahi hazırlayan, hâkimiyet ve meşrûiyetin esası hâline gelmesine az çok vesile olan, bir taş koyan her partiye bu açıdan bakarak değerlendirmeye çalışırım. Bu noktadan baktığımızda A. K. P.’nin bu inşaya harç taşıdığını söyleyebiliriz.

Bunu anlamak için Türkiye’nin yakın siyasî târihini ustaların kitaplarından okumak gerek. Hükümetleri yıkmak ve baybas etmekle tehdit eden generallerin vesayetçi dönemlerini ve darbeler târihini iyi okuduğumuzda A. K. P.’nin vesayetçi dönemleri şimdilik kapattığını söyleyebiliriz.

Şüphesiz ki bu durum Batı hegemonyasının, modernleşmenin bittiği anlamına gelmez. Bu nakısalar bir çırpıda giderilemez. Aslî yöne dönmek istenilse bile tedrici ve sağlıklı bir değişme sürecinin tamamlanması gerekli.

Kemalizm’le A.K.P arasında ortak taraflar aramanın veya var olduğunu söylemenin haksızlık olduğu kanaatindeyim. Bu söylem, bu partinin iktidarına muhalif olan bazı İslâmcı ve cemaatçi çevrelere aittir. Muhalif olunabilir, fakat muhalif olma gerekçeleri arasında Kemalizm’le ortak yön aramak abestir.

Ya yakın siyasî târihi bilmemek, ya da körü körüne karşı olmaktır. Hiç prensibim değilken, iktidardaki bir parti hakkında mevzumuzla alâkalı olduğu için kanaatte bulundum.

1950 DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARA GELMESİYLE MÜSLÜMANLAR AZ DA OLSA BİR NEFES ALMIŞTIR. MİLİTARİST KEMALİZM MENSUPLARI İSE 1950’DEN BU YANA HEP İKTİDAR DIŞINDA KALMIŞTIR. BUNUN SEBEBİNİ BASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

Demokrat Parti kurucuları gerek siyasetleri, gerekse parti programlarıyla İslâmî bir gaye taşımasa da demokrasi, din ve vicdan hürriyet gibi kavramları milletin kullanımına açtılar. Bu sâyede millet tercih ettiğini seçti. Siyaset yoluyla hakkını sormaya başladı. Merkeze kendi tercih ettiği temsilcileri göndermeye başladı.

Türkçe ezan Kur’an dilinde okunmaya başladı. Tek Parti Kemalist iktidar dönemlerinde kıtlık ve yokluk geçirmiş, zulüm görmüş, dinî değerlerine saldırılmış, adam yerine konulmamış, “mürteci, ayağı çarıklı fasa fiso…” diye horlanmış millet belli nisbette adam yerine konuldu. Dolayısıyla bu millet ilk serbest seçimde Kemalist iktidara sandıkta haddini bildirmiştir. Bundandır ki bir daha tek başına iktidar yüzü görmemiştir.

Şöyle ki: Kemalist hükümetlere göre “Devlet idaresi câhil halkın tercihlerine bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.” Bundandır ki 1946 seçimlerinde “açık oy, gizli sayım” ilkesiyle son kez sözde iktidarlarını hile ile elde etmişlerdir.

Kemalist iktidar demek, Müslüman milletin inançlarına muhalif vesayet rejimi altında kıtlık (ekmeği olan parmakla gösterilirdi), karne, yokluk, baskı, şiddet, zulüm, imamsızlık, ezansızlık demektir. Kemalist iktidarların vesayetindeki Türkiye’de Ezan, Hac, Kur’ân eğitimi yasaklanmış, câmilerin bir kısmı yıktırılıp başka şekle çevrilmiş, bazıları kiraya verilmiş ve Chp binası olarak kullanılmış, gazetelere “Dinden bahsetmeyin?” şeklinde tamimler gönderilmiştir.

Dahası var; 1934 yılı itibariyle “Tarih II” adlı ders kitaplarında “Muhammed'in düşüncelerinin toplu olduğu kitaba Kur’ân denir?” tarzında dini inkâr fikrinin aşılanmaya çalışıldığını en az iki kuşak biliyor. Bu şerir ve tagutî düzenlerinden dolayı iktidar yüzü görmesi mümkün de değildir.

Devamı var

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ali İlbey
21-10-14
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KEMALİZM ÜZERİNE MÜLÂKÂT-1
Online Kişi: 16
Bu Gün: 173 || Bu Ay: 6.163 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.104 || Toplam Tıklanma: 52.116.556