ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : İKTİBAS / Muhtelif Mevzûlar, Yazarlar, Yazılar
Okunma Sayısı: 3627
Yazar: Mustafa Kutlu
ESKİ VE YENİ

ESKİ VE YENİBu kadim bir tartışmadır. Dünyanın değişimi, zamanın değişimi, insanın değişimi üzerinden yürütülür. Teknoloji, rejimler, hukuk, günlük hayat, sanat, inançlar vb. bu tartışmadan kurtulamazlar. İnanç demişken meselenin temeline işaret edelim. Hayatın ve insanın varoluşunu Allah'ın iradesine bağlayanlar; O'na ve 'Amentü'ye inananlar bu çerçevede 'eski'yi terketmez. 'Yeni'yi eski ölçülere (inandıkları doğrulara) tabi tutarak ya red, ya kabul ederler. Nas'lardeğişmez, kader değişmez Cenab-ı Hakk istemedikçe dünyanın dengesi değişmez; lakin şeytanın iğvası ve insanın nefsî ihtirası ile bozulabilir, yoldan sapabilir. Tarihte bu hep böyle olmuş, Cenab-ı Hakk insanları doğru yola iletsin diye peygamberler göndermiştir.

Eski'de kalmakta ısrar edenler ya inançları, ya menfaatleri, ya alışkanlıkları, ya hayat tarzlarına bağlılıkları ile değişime ayak direr.

Buna karşılık 'yeni' kışkırtıcı, vaadkâr, daha kârlı, daha konforlu, daha rahat ve güvenlidir. Hatta eskiye yanlış (veya ömrü dolmuş, zamanı geçmiş, adı üstünde eskimiş) diyerek onun pabucunu dama atar.

Ama eskilerin sarınıp korunduğu dünya onlara daha güvenli gelmektedir. Bu güveni sarsacak adım atmakta tereddüt ederler. Keşiflerin, icatların, teknolojinin önü açıktır. Bu açıdan 'Hangisi doğru, hangisi faydalı' sorularına verilen karşılıklar karmaşa ve tartışma doğurur.

Cenneti bu dünyada arayanlar, hatta Allah'ı ve ahıreti inkâr edip dünyanın-hayatın hakimi olmaya çabalayanlar öncelikle 'eski'yi yıkmayı amaçlar. Çünkü 'eski' atılacak adımların önünde bir engeldir.

Allah'ın yerine insanı koyanlar, buna uygun bir rejim ve hukuk oluşturanlar, hakimiyet ve zenginlik yolunda hiçbir değere inanmayıp her engeli yıkıp geçenler, kölelerin kırbaç yarasından akan kanla 'modern teknolojiyi' tesis etti ve dünyayı ele geçirdi.

İnsan nefsinin menfî tarafını kışkırtarak onu yürüdüğü yola davet etti. Öyle ki insanlar bu yeni dini (tüketim ekonomisini) severek ve isteyerek kabul ettiler.

O günlerde kimse ne denizlerin, ne toprağın, ne nehirlerin, ne havanın kirlenebileceğine inanıyordu.

Heyhat bütün bunlarla birlikte insan da kirlendi. Yani boyunca günaha battı. Yani bencillikte sınır tanımadı. Menfaat ahlakına yapıştı.

Bu yolun yolcuları fabrikalar, laboratuvarlar, araştırma-geliştirme enstitüleri, kütüphaneler, üniversiteler, silahlar, fikirler üretti.

Hakim sermaye hakim kültürü yarattı. Artık buna uymayanın hali haraptı. Onlar eski, geri, vahşi, gayrı medeni idiler ve (Kızılderililer gibi) yola getirilmeliydiler. Tiranları sevimli gösteren büyülü kavramlar icat edildi: Demokrasi, insan hakları, özgürlükler vb. gibi. Perdeyi aralayıp arkasına bakarsanız 'ulus devlet' de uydurmadır. Artık devletleri iktidarı, başkanı, hukuku şirketler seçiyor, idare ediyor.

BM Güvenlik Konseyi, AİHM, Yeşiller ve sayısız STK kuruldu.

'Eskiyi unut, yeni yolu tut' diyenler, bu medenî kuruluşlar ile hangi yaraya merhem oluyor.

BM. İsrail'i kırk kere kınıyor. İsrail buna 'sinek vızıltısı' diyor.

Demokrasi, insan hakları, özgürlükler diyenler, bu bayrakları gökyüzüne çekenler, Suriye'de açlıktan ölen çocuklar için ne yapıyor?

Merhamet bu 'yeni dünya'nın lügatında yer almaz. (Onu acıma sanıyorlar, halbuki merhamet Allah'ın rahmetinden gelir). Hukuk ve ahlak esasen ilahi kaynaktan beslenmezse bir işe yaramaz. O zaman hukukun gücü yerine, gücün hukuku geçer.

İşte bunu modern teknolojinin her gün yenilenen âletleri ile 'saniye saniye' izliyoruz. İkinci Dünya Savaşı denilen dünya tarihinin en büyük barbarlık hareketinin ardından Batılı aydınlar bunalıma düştü. Felsefe, bilim, sanat niçin bu facianın önüne geçemedi? Demek bizim Allah'ı inkar ederek kurduğumuz iskambil kulesi bu kadar çürükmüş. Yeniden aynı görüşle bir kule yapmak mânasız.

Zaten bu âlem, bu insanlık, bu hayat hepten mânasız. Kullandığımız dil, yaptığımız resim, uyduğumuz ahlâk mânasız. Absürd.

Anlamsız, saçma bir yaşantı bu.

Ve bir bunalım edebiyatı başladı. (Bizde de her zaman olduğu gibi Batı'yı takliden bir çakma vicdan azabı, çakma bunalım edebiyatı doğdu: II. Yeni)

'Yeni' işte. Dili bozmak, anlama saldırmak ile düşülen çukurdan çıkmak istediler veya çukurun ızdırabını veya ihtişamını (!) yazdılar.

Şimdi artık ızdırap falan da yok. Dünyaya söylenecek bir söze rastlanmıyor. İnsanlık uyuştu, mayıştı, seksten, zevkten, hayattan bıktı.

Yapayalnız kaldı. Umutsuz, sevgisiz, güvensiz. Ne kadar çok yalnızlık şarkısı, şiiri yazılıyor farkında mısınız?

Değişimden yana olmanın tam zamanı. Hangi değişim?

Merhamete dönelim, kanaata dönelim, duaya dönelim, kendimize dönelim. Gayret bizden, tevfik Allah'tan.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Kutlu
28-08-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ESKİ VE YENİ
Online Kişi: 13
Bu Gün: 189 || Bu Ay: 8.725 || Toplam Ziyaretçi: 2.219.893 || Toplam Tıklanma: 52.156.955