ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / CEMİL MERİÇ'TEN SEÇMELER
Okunma Sayısı: 5111
Yazar: Harun ŞAHİN
CEMİL MERİÇ'TEN SEÇMELER (Osmanlıca Yeni Türkçe)

OSMANLICA YENİ TÜRKÇE1

Fransızca, Strazbourg Antlaşması’ndan2 beri Fransızcadır ve lise mezunu bir Fransız on altıncı asır yazarlarını anlayamaz. İngiliz aydını, Shakespeare’i3 sökebilmek için hususi bir tahsil görmek zorundadır. Neden? 

On yedinci yüzyılda bütün Fransız aydınları saray etrafında toplanmış, ‘Akademi’ kurulmuş, dil ayıklanmış ve strüktür4 bakımından, zamanımıza kadar, büyük bir değişiklik geçirmeden devam eden Fransızca billurlaşmıştır. Lise tahsili gören her Fransız Moliére’i5, Corneille’i6 aşağı yukarı anlar. Yeni harflerin kabulüne kadar her idadi7 mezunu Türk de Fuzuli’yi, Baki’yi, Naima’yı8 rahat anlardı. Kaldı ki şiirin her edebiyatta kendine has bir dili vardır. Valéry’yi9, Mallarmé’yi10, kaç bahtiyar anlar? Hangi Fransız aydını bir “légende des Siécles”i11 lügat karıştırmadan, bütün kelimeleri, bütün imajlarıyla kavrayabilir? Bu bir kuşak meselesi değil, bir kültür meselesidir. 

Demek ki Osmanlıca denilen dil, Osmanlı Türklerinin konuşup yazdıkları halis Türkçedir. Yalnız, sosyal sebeplerden, biraz “précieux”12, biraz yapmacık bir dil bu. Sonra, neden muhatabı “happy few”13 olan bir edebiyat nevini tek ölçü alıyoruz? O zaman matbaa yoktu, müstensihler divanları muayyen sayıda ve zengin birkaç “mécène”14 için kopya ediyordu. Esasen okur yazarları o kadar az olan bir ülkede halk, şiirin de edebiyatın da, tefekkürün de dışında idi. Bu divanların ne müşterisi idi, ne arayıcısı… O zamana kadar büyük bir edebiyat kurmamış olan Türkler15, kelimelerle zenginleştirmek ihtiyacını duymuşlar. (“Pléiade”16 mektebi Fransızcaya az mı lüzumsuz kelime soktu? Racine’de17 on altıncı yüzyılın taşkın kelime sefahatinden18 eser kalmış mıdır?) Türk şairinin, örnek olarak aldığı ve gerçekten de çok eski, çok köklü bir kültürü olan Farsçadan mefhum alırken kelime almaması, kendini bilerek, isteyerek sefalete mahkum etmesi idi. 

Türkün kılıcı ülkeler fethederken, Türkün  zekâsı da kelimeler fethediyordu. Ülkeler ne kadar bizimse,  kelimeler de o kadar bizimdir. Ecdadımız onunla düşündü, babalarımız onlarla konuştu. Kısaca Türk milletinin tarihinde çeşitli merhaleler var. Nasıl eski Fransızca, eski İngilizce diye tasnifler yapılmışsa, Eski Türkçe, Orta Türkçe gibi adlandırmalar da yapılabilir.

Türkçenin bedbahtlığı, tabii tekâmülünü yaparken, birden bire zıplamaya zorlanmasından olmuştur. Nesiller arasındaki köprüler uçurulmuş ve hafızadan mahrum bir nesil türetilmiştir. Hafızadan yani kültürden. Milletin ana vasfı: devamlılık. Dilde, terbiyede, gelenekte devamlılık. Altı yüz yıl cerrahi bir ameliyatla içtimai19 uzviyetten20 koparılıp atılınca, Türk düşüncesi boşlukta kalmıştır. Boşlukta kalmıştır, çünkü Batı’ya da tutunamamış, sırtını Batı tefekkürüne de dayayamamıştır. Elli Yıldan beri Batı ile bu kadar sarmaş dolaş olduğumuz halde, hâlâ yeni neslin tek değer yetiştirememesi, bunun en hazin tecellilerinden biri değil mi? Uydurca ile bir ‘Hürriyet Kasidesi’21, bir ‘Sis’22, hatta bir ‘Erenlerin Bağından’23 yaratılabilmesi için en az bir altı yüz yıla daha ihtiyaç var. 

Mesele yanlış konuyor, daha doğrusu birçok meseleler, isteyerek veya istemeyerek, birbirine karıştırılıyor.

‘Halkın tuttuğu Türkçe’ ne demek? Hangi halk? Türkiye’nin kuzeyi, güneyi, doğusu ile batısı aynı vokabüleri24 kullanmaz. Bütün memleketler böyledir. Nereyi ölçü alacağız…  Sonra “bugünkü nesil”. Bugünkü nesil, ağabeylerinin hafızası zorla iğdiş edilen ikinci nesildir. Devlet kanalı ile, nereden çıktığı bilinmeyen, iğri büğrü kelimeler onların genç beyinlerine zorla sokulmuş. Halk Partisi25 uydurcacılığı, devrimcilik olarak göstermiş. Dil Kurumu26 elindeki kaynakları bu uğurda seferber etmiş. Zavallı aydınlar neye uğradıklarını, ne yapacaklarını şaşırmışlar. Dil Kurumu, kurulduğu günden bu güne, hangi selâhiyettar27 ilim ve sanat adamını etrafında toplamış? İlim zaten yok… 

‘Halkın tutması’ neyle belli olacak? Mesela, yeni harflerden önce, ilk mektep tahsili yapan her İstanbullu Refik Halit’i28, Reşat Nuri’yi29, Halide Edip’i30 rahat okuyabiliyordu. O halde ‘halk’ kim? Halk, ilk tahsil gören İstanbullu’ydu o devirde. İlk tahsil yaygın bir hal aldıktan sonra, âdeta üniform[31] hale geldikten sonra, ilk tahsil yapan herkes ‘halk’ olacaktı ve tabiatıyla Refik Halit’i, Reşat Nuri’yi, Ahmet Mithat’ı32 anlayacaktı…

Şaire gelince, her memlekette, her tabakanın kendine göre sevdiği şairler var. Esasen bir şairin bütün ahali tarafından anlaşılmasına lüzum yok. Bu, dünya için de böyle…

Tefekkürle ilgili eserlere gelince, Kant’ı33 kaç Alman anlar? (Marx’ın34 cevabı…)

Yani, halkın anlayacağı kitaplar vardır, halkın, yani geniş kalabalıkların, ilk mektep tahsili yapanların. Onların dışında aydınlanmak isteyenlerin okuyacağı kitaplar vardır. Sonra, gerçek aydınların temas edeceği kitaplar vardır. Bunların konuları aynı olsa bile, meseleyi ortaya atışları, kullandıkları vokabüler birbirinden çok farklıdır…

 ‘Halkın seviyesine ineceğiz’ diye, dilimizi papağanınkine benzetmek, halklaşmak değil, eşekleşmektir. (Ulunay’ın35 verdiği örnek, onun karşısında Galatasaraylı Uygur’un verdiği cevap, ikisinin de Fransızca bilmediğini gösterir: Fransızcada aşkı ifade eden en az -tabii çeşitli derecelerinde- yirmi otuz tane kelime var.)

Esasen vokabüler üzerinde durmak, yani, yerleşmiş kelimeleri ‘Arapçadır diye atmaya kalkmak’, sadece cehalete kabil-i izah’tır36. Fransızcada aslı Fransızca olan kelimelerin sayısı yüz elliyi geçmez. Aynı dilde Arapça, Farsça hatta Türkçe menşeli kelimeler çok daha fazla sayıdadır.

Ziya Gökalp37 bir bakıma haklıydı. Bir bakıma, Çünkü İstanbul konuşmasını yazı dili haline getirmek, yazı dili ile konuşma dili arasındaki uçurum hatırlanınca, arzuya şayan bir ideal sayılabilir. Nitekim o ideal gerçekleşmişti veya gerçekleşmek yolundaydı. Ondan sonra, dile yeni mefhumlar getirmek, düşünmek ve geçen nesilleri aşmak kalıyordu… Bu yapılacağına dil, Penelop’un örgüsüne döndürüldü. En azgın şovenizme38 ilericilik adı verildi. Tatarcadan39, Kıpçakçadan40, Çağataycadan41 ölü kelimeler devşirildi. Ve olan sanata oldu, tefekküre oldu…Garibi şu ki, dildeki ırkçılığı, şaşılacak beyinsizlikle, kendilerini solcu sanan aydınlar benimsediler.

 Bütün bunlar alt yapıdaki anarşinin üst yapıda tecellisidir. Bir feodal istihsal42, feodal inkısam43… ötede bir gecekondu burjuvazisi! Ve dilini kaybeden, görülmemiş bir afaziye44 uğrayan, kekeleyen, garip sesler çıkaran bir nesil…orta mektep kitabı yazmaktan âciz üniversite hocaları, papağan kadar sevimli olmayan doçentler…

 Dilin gelişmesinde rol oynayan iki kuvvet: ihtilalci kuvvet, muhafazakar kuvvet. Akademilerin vazifesi, devrimci kuvvetin dili argo haline getirmesine meydan vermemektedir. Nesillerle, dilin gerek fonetiğinde45 gerek kelime hazinesinde değişikler olur. Her nesil dilini öğrenirken kolaya kaçar. Akademilerin, kitabın, edebiyatın hikmet-i vücudu46, dünü yarına bağlamak.

Esperento[47] neden tutmadı? Anatole France’ın48 bir hikayesi (Bak “Les Propos de Villa Said”49

Bütün mekteplerin ana vazifesi, çocuğa dilini öğretmek. (Meileti’nin “College’de France” da verdiği ders).

Yarı aydının sadizmine50 terk edilen dil. Tefekkür bir it payı mıdır?

 Kurtuluş çaresi var mı? Tehlikeyi bütün azametiyle kavrayan yok. Dil politikaya âlet edilmekte.  Dil, heveskâr mektep kaçaklarının şamar oğlanı. (Dil karşısında entelijansiyanın durumu, Cezmi Ertuğrul’un, Celal Nuri’nin51 fikirleri)… İyi niyet sahiplerinin, hangi siyasi tandansa52 mensup olurlarsa olsunlar, bir cephe kurmaları milli bir zarurettir… 


1 Jurnal.C.I. İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s, 69.

2 Strasbourg Antlaşması: Lotharı Fontenayen, Puisaye’de yendikten sonra 841 yılında Kel Charles ve Germen Ludwik, Strasbourg da buluştular burada askerlerin önünde yemin ederek müttefik olduklarını ilan ettiler. Bu yemin Charles’la  Ludwik’in askerleri tarafından Töton ve Roman dilinde yazıldı. Tarihçi Nithart tarafından saklanan bu yeminin metni Fransızca Alman dillerinin en eski metinleri olarak kabul edilir.

3 Shakespeare: William Shakespeare (1564-1616).Romeo ve Juliet, Hamlet, Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi eserleriyle maruf,  İngiliz ve dünya edebiyatının en tanınmış tiyatro yazarlarından biri.

4 Strüktür: Yapı

5 Moliere: Jean-Baptiste Poquelin, daha bilinen adıyla Molière (1622-1673)Kibarlık Budalası, Hastalık Hastası, Gülünç Kibarlar, Kadınlar Okulu, Kocalar Okulu gibi tiyatro eserleriyle bilinen  Fransız oyun yazarı. Klâsisizm akımının tesiriyle yazdığı eserleri onu dünyada komedi türünün  en büyük yazarı haline getirmiştir.

Corneille: Pierre Corneille (1606-1684). Fransız klasisizminin en büyük trajedi yazarıdır. Le Cid, Horace, Cinna, Polyeucte, Melite, La Place Royale, Yalancı otuzu aşan eserlerinden birkaçıdır.

7 İdâdî: İlk olarak 1838'de açılmaya başlanan rüştiyelere öğrenci yetiştirecek sıbyan okullarına hazırlık sınıfı mânâsına kullanılan, daha sonra Mekteb-i Tıbbiye ve Mekteb-i Harbiye gibi yüksek askerî okulların hazırlık sınıflarına  verilen ad. İdadiler Osmanlı eğitim sisteminde ortaöğretim tahsili veren okullardır.

8 Naimâ: Mustafa Naimâ Efendi (1652-1715): Kendinden önceki   Osmanlı tarihçilerinde görülen her yılın önemli olaylarını kronolojik olarak sıralama biçimindeki tarih yazımı anlayışına karşı çıkan, eserlerinde hadiselerin sebep  ve neticelerini, birbirleriyle ilişkileri üzerinde duran, tarihi hadiselerde rol oynayan kişileri de eleştirmekten geri durmayan, İbn Haldun'un tarih görüşünü benimseyerek, Osmanlı tarihini bu görüş doğrultusunda yorumlayan Osmanlı vak’anüvisti.

9 Valéry: Paul Valéry (1871–1945).Fransız Sembolist ve Engzistansiyalist şairleri ve deneme yazarı.

10 Mallarmé :Stephane Mallerme (1842-1898). Eski Tanrılar, Saçmalar gibi eserlerin yazarı olan Fransız şairi. Sembolizmin öncülerinden. Cemil Meriç’in ifadesiyle sembolizmin üç silahsöründen biri.

11 La Légende de Siécles: Victor Hugo (1802 – 1885)’nun 1859 yılında yayımladığı Yüzyılların Efsanesi manasına gelen şiir kitabının adı.

12 Précieux:  Pahalı; değerli, işe yarar; mecazi anlamda yapmacıklı; süslü.

13 Happy few: Biraz mutluluk.

14 Mécéne: Hami, koruyucu.

15 Cemil Meriç çok geniş kültür ufuklarına sahip bir mütefekkir. Cemil Meriç'in tecessüsü Doğu’dan  Batı’ya, ülkeler fethetti. Olipten Himalayalar’a kadar gezindi. Ama Türk tarihinin ve kültürünün derinliklerine inmeye ömrü kifayet etmedi. Olimp’e tırmandı, orada Batı dünyasını seyrederken daha yüce dağları, Himalayaları keşfetti. Bir Dünyanın Eşiğinde beklerken milletinin bu dünyanın kapısından bin yıl önce girdiğini fark edemedi.  20. Asrın başında, ortasında ve sonunda müsteşrikler tarafından Almanya’ya, Fransa’ya İngiltere’ye, İsviçre’ye kaçırılan  yüzlerce sandık Uygurca eserden hiç haberi olmadı. Hint’ten söz etti, “bodisatva”ları anlattı uzun uzun. “om, om…” diye inleyişleri yüreğinde hissetti; ama Kuanşi İm Pusar’ı okumadı. Altun Yaruk’tan, Sekiz Yükmek’ten, Aç Pars’tan hiç bahsetmedi. Bütün bunlar çoğunlukla tercüme idi, çoğu  Manici ve Burkancı edebiyat ürünü idi; fakat  Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Çağatay Türkçesiyle yazılan “Uluġ tingrining atın yâd kıldım”   diye başlayan onca eseri bize anlatma fırsatı olmadı. Keşke Cemil Meriç'in kaleminde bu dönemleri de okuma fırsatı bulabilseydik. Aziz Cemil Meriç keşke "İçimni öz nurung birle yarutgıl/ Tilimni öz senang üzre yürütgıl"(Ey Allah'ım, içimi senin nurun ile doldur. Dilimi senin adını zikretmek için yürüt) diyen Kutb’un sesini duyabilseydi, bize de duyurabilseydi. Kutb'un ve yüzlercesinin.   

16 Pleiade: Rönesans dönemi Fransız edebiyatında geleneksel tarzı kırıp Yunan ve Roma modelli yeni bir Fransız edebiyatı oluşturmaya çalışan yedi şairden oluşan edebi grup.

17 Racine: Jean Racine (1639-1699).. Corneille ile birlikte Fransız klasisizminin en büyük trajedi yazarı. Andromaque, Iphigenie, Alexandre, Esther, Bajazet eserlerinden bazılarıdır.

18 Sefahat: Zevk ve eğlenceye düşkünlük, uçarılık

19 İçtimai: Toplumla cemiyetle ilgili

20 Uzviyet: Organizma

21 Hürriyet Kasidesi: Namık Kemal'in ünlü şiiri.  Osmanlı devletinin Kanun-ı Esasi hazırlıkları içinde olduğu günlerde yazılmış ve Vakit gazetesinin 2 Haziran 1876 tarihli nüshasında yayınlanmıştır. O zamanki adı 'Besâlet-i Osmaniyye ve Hamiyyet-i İnsaniyye'dir. Bu günkü Türkçe ile “İnsanlık Şerefi ve Milli Kahramanlık' diyebiliriz. Halk arasında adı önce "Vatan Kasidesi" sonra da "Hürriyet Kasidesi" olarak anılmaya başlamıştır.

22 Sis: Servet-i Fünûn şairi Tevfik Fikret’in “Sarmış yine âfâkımı bir dûd-i muannid/ Bir zülmet-i beyzâ ki pey-â-pey mütezâyid”  beytiyle başlayan, “Ey bin kocadan artakalan bîve-i bâkir”, “Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis”… mısralarla İstanbul’u ve Türk milletinin bütün manevi değerlerini hicvettiği, daha doğru bir ifadeyle bütün değerlerimize küfrettiği şiiri.

23 Erenlerin Bağından: Yakup Kadri’nin 1922 yılında yayımladığı mensur şiir kitabının adı.

24 Vokabüler: Söz varlığı, kelime haznesi.

25 Halk Partisi: Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 9 Eylül 1923'te Mustafa Kemal Paşa tarafından kurulan ve laik, Kemalist ve sosyal demokrat siyasi görüşü benimseyen Türk siyasî partidir. Çok partili düzene geçiş sürecinde tek parti iktidarını sürdürmüştür. "Halk Fırkası" adıyla kurulan partinin adının başına 1924'te "Cumhuriyet" kelimesi eklenmiş, daha sonra 1935'teki 4. Kurultay'da bugünkü "Cumhuriyet Halk Partisi" adı benimsenmiştir.

26 Dil Kurumu: Türk Dil Kurumu(TDK), Türkçeyi incelemek ve gelişmesi için çalışmak amacıyla “Türk Dili Tetkik Cemiyeti" adı ile 12 Temmuz 1932'de Mustafa Kemal Paşa’nın talimatıyla, bir dernek olarak kurulmuştur. Kurumun kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan Samih Rıfat, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri'dir. Kurumun ilk başkanı Samih Rıfat Bey'dir. 1982'de kabul edilen ve şu anda da yürürlükte olan Anayasa ile Türk Dil Kurumu, bir Anayasa kuruluşu olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altına alınarak devletleştirilmiş ve dernek tüzelkişiliklerine son verilmiştir.

27 Selâhiyettar: Salahiyetli, yetkili.

28 Refik Halit: Refik Halit Karay(1888-1965): Bugünün Saraylısı, İki Bin Yılın Sevgilisi, Eskici, Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri… gibi eserleriyle bilinen Cumhuriyet dönemi hikaye ve roman yazarı.

29 Reşat Nuri: Reşat Nuri Güntekin(1889-1956): Çalıkuşu, Acımak, Yaprak Dökümü, Yeşil Gece ve Anadolu Notları… gibi eserleriyle bilinen Cumhuriyet dönemi hikâye, roman ve oyun yazarı.

30 Halide Edip: Halide Edip Adıvar (1884 - 1964): Handan, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, Tatarcık… gibi eserleriyle bilinen Türk yazarı ve siyasetçi.

31 Uniform: Standartlaştırma.

32 Ahmet Mithat: Ahmet Mithat Efendi (1844- 1912): Hasan Mellâh yâhud Sır İçinde Esrar, Hüseyin Fellah, Felatun Bey ile Rakım Efendi, Jön Türkler… gibi eserleriyle bilinen Tanzimat döneminin gerçek anlamda popüler yazarı, gazeteci ve yayıncıdır. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur.

33 Kant: Immanuel Kant: (1724 –1804 ) Alman filozofu. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemi önemli ölçüde etkilemiştir. Kant, eleştirel felsefenin öncüsü olarak kabul edilir.

34 Marx: Karl Heinrich Marx (1818 - 1883) 19. yüzyılda yaşamış filozof, politik ekonomist, ihtilalci. Komünizmin  kurucusu. Birçok politik ve sosyal konuda fikri olmakla beraber, en çok Komünist Manifesto'nun (1848) giriş cümlesinde özetlediği tarih analiziyle tanınır: "Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir." Ölümünden sonra Lenin, Mao, Stalin ve Troçki gibi liderler Marksizmi çeşitli şekilde yorumlamışlar ve bu yorumların sonucu ortaya koydukları hareketler Leninizm, Maoizm gibi isimlerle adlandırılmıştır.

35 Refii Cevat Ulunay: (1890-1968)  Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi gazeteci ve yazarı.  Yüz ellilikler içinde sürgün edildiği (1924-1938 ) zaman dışında, Cumhuriyet döneminin en etkili gazeteci ve yazarları arasında yer almıştır.

36 Kabil-i İzah: İzahı mümkündür.

37 Ziya Gökalp: (1876-1924) Türkçülüğün Esasları, Kızıl Elma, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Yeni Hayat, Altın Işık … gibi eserleriyle tanınan Milli Edebiyat dönemi edebiyatçısı ve sosyolog. Türkçülük akımının en büyük temsilcilerinden biri.  Nurettin Topçu, Ziya Gökalp’i Yahudi Durkheim’i taklit ettiği düşüncesiyle sistemli bir şekilde tenkit edilmiştir.

38 Şovenizm: Kendi milletini öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım.

39 Tatarca: Türk dilinin üç büyük kolundan (Karluk, Kıpçak, Oğuz) biri olan kıpçak grubu içinde yer alan, yönlere göre yapılan lehçe tasnifleri bakımından ise Kuzey Türkçesi içerisinde değerlendirilen Türkçe şivesi.

40 Kıpçakça: Avrupalıların “Kuman” adını verdikleri Kuzey Türklerinin dili. Tarihi olarak Karahanlı Tükçesi ile Çağatay Türkçe arasındaki geçiş dönemini ifade eder. Kıpçak Türkçesi ile din, edebiyet, askerlik, sözlük ve gramer alanında çok önemli eserler verilmiştir.   

41 Çağatayca: XI. Asırdan XIX asrın sonuna kadar devam eden Orta Asya İslam-Türk yazı dilinin gelişmesinde üçüncü safhayı oluşturan Hakaniye, Harezm- Altınaordu yazı dilinin devamı olarak Timurlular devrinde teşekkül eden Türkçe.   

42 Feodal İstihsal: Feodalizmin üretim yapısı. Köylüler, soylunun toprağında üretim yapıp, gereken kadar, çok az miktarı kendine ayırdıktan sonra geriye kalanı soyluya verirler.  Feodal istihsalde ana üretici güçtür. Ticaret gelişmediği için uzmanlaşmış bir ekonomi ve gelişmiş iş bölümü yoktur. Üretim toprakta yapıldığından zenginliğin ölçüsü topraktır. Taşınabilir servet olgusu gelişmemiştir.

43 Feodal inkısam: Bölünme, taksim edilme, parçalanma. Feodalizmin siyasi yapısı.

44 Afazi: Söz yitimi.

45 Fonetik: Ses bilgisi

46 Hikmet-i vücud: Varlık hikmeti, varlık sebebi.

47 Esperento: Polonyalı doktor L. Zamenhof tarafından bütün milletlerce kullanılmak için 1887'de hazırlanmış, dil bilgisi on altı kurala dayanan bir yapma dil.

48 Anatole France: Anatole François Thibault(1844 -1924) Fransız yazar. Klasik geleneğin önde gelen temsilcileri arasında kabul edilir. Edebiyatın her türünde eserler veren yazar, 1921 yılında edebiyat dalında Nobel Ödülüne layık görülmüştür.

49 Les Propos de Villa Said: Les Matinées de la Villa Saïd, Anatole France’nin 1921 yılında pariste yayımladığı eserinin adı.

50 Sadizm: Başkalarına acı çektirme yoluyla cinsel doyum sağlama biçiminde kendini gösteren bir tür sapıklık, sadistlik. Adını 19. asırda yaşamış olan ve romanlarında cinselliğe bağlı zalimlik ve gaddarlık sahneleriyle tanınan Marguis de Sade’den almıştır.

51 Celal Nuri: Celal Nuri İleri(1877-1939), Türk İnkılabı isimli eseri ile bilinen gazeteci ve yazar.

52 Tandans: Yöneliş, eğilim.

Yazar: Harun ŞAHİN
31-12-12
E mail:
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 2
C.Yakup Şimşek
Hârun Bey'in hizmeti
Tarih : 04-01-13

Cemil Meriç gibi bir beyni kendi menşurundan geçirip bize sunan değerli Hârun Hoca'mıza teşekkür borçluyuz. Hele yukarıdaki satırların değeri, benim için apayrı... Değerli araştırmacıdan bir de küçük ricâmız olsun: Yazıları siteye koymadan önce bir kez daha gözden geçirsin. İmlâ hatâları için...

 
uğurlu
Mütefekkir ve Değerler
Tarih : 02-01-13

Cemil Meriç'in tefekkür tecessüs imbiğinden süzülen değerler ehli vukuf erbabına kökleri ile buluşmada, geleceğe dal budak salmada elbette katkısı olur. Harun Şahin hocamızın gayretleri takdire şayan.

 
CEMİL MERİÇ'TEN SEÇMELER (Osmanlıca Yeni Türkçe)
Online Kişi: 14
Bu Gün: 280 || Bu Ay: 8.884 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.303 || Toplam Tıklanma: 51.932.688